Vergi Mahremiyeti (VUK Madde 5 – Adagio VUK Şerhi)
Yazı İçeriği
Vergi Mahremiyeti (VUK madde 5 – Adagio VUK Şerhi)
213 sayılı VUK madde 5 hükmü aşağıdaki gibidir:
“Aşağıda yazılı kimseler görevleri dolayısiyle, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine mütaallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazımgelen diğer hususları ifşa edemezler ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamazlar;
- Vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurlar;
- Vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar;
- Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler;
- Vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler.
Bu yasak, yukarıda yazılı kimseler, bu görevlerinden ayrılsalar dahi devam eder.
Ancak, vergi güvenliğini sağlamak amacıyla Gelir Vergisi mükelleflerinin yıllık Gelir Vergisi, sermaye şirketlerinin Kurumlar Vergisi beyanamelerinde gösterdikleri matrahları (zarar dahil) ve beyanları üzerinden tarh olunan Gelir ve Kurumlar Vergileri ile mükelleflerin ad ve unvanları, bağlı oldukları vergi dairelerince beyannamelerin verildiği yıl içinde dairenin münasip yerlerine asılacak cetvellerle ilan olunur. Mükellefin bağlı bulunduğu teşekkül varsa, bu ilan orada da yapılır.
Mükelleflerin vergi tarhına esas olan beyanları, kesinleşen vergi ve cezaları ile vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan vergi ve ceza miktarları Maliye Bakanlığınca açıklanabilir. Maliye Bakanlığı bu yetkisini mahalline devredebilir. Ayrıca, kamu görevlilerince yapılan adlî ve idarî soruşturmalar ile ilgili olarak talep edilen bilgi ve belgeler ile bankalara, yapacakları vergi tahsiline yönelik bilgiler verilebilir. Bu bilgilerin verilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir.Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri veya kullandıkları vergi inceleme raporuyla tespit olunanların, kanunla kurulmuş mesleki kuruluşlarına ve 3568 sayılı Kanunla kurulan birlik ve meslek odalarına bildirilmesi vergi mahremiyetini ihlal sayılmaz. Bu takdirde kendilerine bilgi verilen kişi ve kurumlar da bu maddede yazılı yasaklara uymak zorundadırlar. Maliye Bakanlığı bilgilerin açıklanmasıyla ilgili usulleri belirlemeye yetkilidir.
Gelir Vergisi mükellefleri (Kazancı basit usulde tespit edilenler dahil) ile sermaye şirketleri her yıl Mayıs ayının son gününe kadar vergi tarhına esas olan kazanç tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarlarını gösteren levhayı almak zorundadırlar. İlan ve levhalara ilişkin diğer hususlar Maliye Bakanlığınca belli edilir.
Gelir İdaresi Başkanlığının görev alanına ilişkin işlerde hizmet alımı yoluyla çalıştırılanlar ile hizmet alımı yapılanların ortak ve yöneticileri öğrendikleri sırlar ve gizli kalması gereken diğer hususlar açısından bu maddede yazılı yasaklara, bu görevlerinden ayrılsalar dahi, uymak zorundadır.
Kamu kurum ve kuruluşları tarafından ilgili kanunları uyarınca mükelleflerden talep edilebilen, kurum ve kuruluşların görevleriyle doğrudan ilgili ve görevlerinin ifası için zorunluluk ve süreklilik arz eden bilgilerin, bu kurum ve kuruluşlara verilmesi vergi mahremiyetinin ihlali sayılmaz. Bu durumda, kendilerine bilgi verilenler, bu maddede yazılı yasaklara uymak zorunda olup, bu bilgilerin muhafazasını sağlamaya yönelik tedbirleri almakla yükümlüdürler. Maliye Bakanlığı, bu fıkra uyarınca verilecek bilgilerin kapsamı ile bilgi paylaşımına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
Açıklanan bu bilgiler ele alınarak mükelleflerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüz edilemez.”
Vergi Usul Kanunu’nun Vergilendirmeye ilişkin birinci kitabının genel esaslar başlıklı birinci kısmının vergi uygulamasında yetki başlıklı birinci bölümünde yer alan işbu madde ile vergi hukukunda vergi mahremiyeti ilkesi kanunlaştırılmıştır.
Vergi mahremiyeti ilkesinin varlık sebebi; vergi mükellefleri ile ilgilileri hakkındaki gizli bilgilerin, bu bilgileri vergi prosedürü dolayısı ile ele geçirilen görevlilerce ifşa edilmesini veya vergi mükellefinin gizli bilgilerinin paylaşılacağından bahisle görevlilerin kendilerine yarar sağlamasının önüne geçilmesidir.
Vergi Mahremiyetine Sahip Kişiler
Mezkûr maddede vergi mahremiyetine sahip kişiler “mükellef ve mükellefle ilgili kimseler” olarak bahsedilmiştir.
Burada kanun koyucunun mükellef tanımı; gerçek kişileri, tüzel kişileri, tüzel kişiliği olmayan vakıfları, tüzel kişiliği olmayan cemaatleri ve 213 sayılı VUK m.8/4 gereği verginin ödenmesi bakımından vergi dairesi ile işlemleri yürüten vergi sorumlusunu kapsamaktadır. Mükellefle ilgili kimseler bakımından; kanun koyucu tarafından bu kimseler sınırlanmadığından ilgili kimselerin geniş yorumlanması gerekecektir. Mükellefle ilgili kimselere vergi mükellefinin eşi, alt soyu, üst soyu, civar hısımları ve münasebeti bulunan gerçek ve tüzel kişiler örnek gösterilebilir. (Özbalcı, Yılmaz, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamalar, s.94)
Vergi Mahremiyetinin Konusu
Mezkûr madde hükmü gereği; vergi mahremiyetine saygı göstermesi gereken görevlilerin görevleri sırasında öğrendikleri, vergi mükellefleri ve vergi mükellefleri ile ilgili olan kişilerin işletmelerine, servetlerine ve mesleklerine ilişkin gizli bilgiler ile vergi mükellefleri ve vergi mükellefleri ile ilgili olan kişilerin işleri, işlemleri ve hesapları vergi mahremiyetinin konusunu oluşturur.
Vergi Mahremiyetine Saygı Göstermek Zorunda Olanlar
Vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurlar;
Vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurların kim olduğu konusunda kanunda bir netlik olmamakla birlikte bunların geniş anlamda vergilendirme sürecine dahil olan her türlü memur olduğu anlaşılmaktadır. Yani, vergilendirme işlemlerini tarhiyattan tahsilata kadar yürütecek memurların vergi mahremiyetine saygı duyması gerekeceği gibi aynı zamanda vergi idaresi içerisinde olmayan ancak, vergi mahremiyetine konu olayla ilgisi bulunan (arama esnasında görevli kolluk kuvveti) da vergi mahremiyetine uymak zorundadır. (Ortaç, Rifat, Türk Vergi Hukukunda Vergi Mahremiyeti ve Yasaklar, s.30)
Vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar;
Vergi mahkemeler, Bölge İdare Mahkemeleri ve Danıştayda görevli olan her türlü memur da mükelleflerin vergi mahremiyetine saygı göstermek zorundadır. Bu yerlerde görevli olan memur ile mezkûr yerlerde iş gören bütün memurlar kastedilmekte olup, hâkim, savcı, mahkeme/ kalem personeli ve sair tüm görevliler, mükellefin ve mükellefle ilgisi olan kişilerin vergi mahremiyetine saygı göstermek zorundadırlar.
Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile birtakım komisyonlar öngörülmüştür. Bunlara; VUK m.72/1 gereği Takdir Komisyonu, VUK m.72/2 gereği Arsalar İçin Takdir Komisyonu, VUK m.72/3 gereği Araziler İçin Takdir Komisyonu, VUK m.80 gereği Tadilat Komisyonu, VUK m.83/1 gereği Zirai Kazançlar İl Komisyonu, VUK m.85/1 gereği Zirai Kazançlar Merkez Komisyonu ve Uzlaşma Komisyonları örnek gösterilebilir. Bunun gibi VUK hükümleri çerçevesinde kurulan komisyonlara iştirak edenler vergi mükelleflerinin ve vergi mükellefi ile ilgisi olanların vergi mahremiyetine saygı göstermek zorundadırlar.
Vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler;
Özellikle vergi yargılamalarında sıklıkla uzman ve teknik bilirkişi görüşüne başvurulan bilirkişiler de vergi mükelleflerinin ve vergi mükellefi ile ilgisi olanların vergi mahremiyetine saygı göstermek zorundadırlar.
Vergi Mahremiyetinin Anayasal Temeli
Özel hayatın gizliliği ve korunmasına ilişkin Anayasa’nın 20. maddesin hükmü “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” şeklindedir.
İşbu madde ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 5. Maddesinde düzenlenen vergi mahremiyeti kuralı anayasal temele oturtulmuştur. Bir başka ifade ile VUK m.5’e dayalı olarak mükellefin veya mükellef ile ilgisi bulunanların vergi mahremiyetlerinin ihlâl edildiği iddiasıyla başlatılacak yargısal süreçte ilgilinin yalnızca VUK m.5’ten kaynaklanan Vergi Mahremiyeti hakkı ihlâl edilmiş olmayacak, aynı zamanda anayasal bir hakkı olan özel hayatın gizliliği hakkının da ihlâli söz konusu olacaktır.
Vergi Mahremiyetinin İhlali ile Sırrın İfşası
Mükelleflerin vergi mahremiyetlerini ihlâl eden olayın ne aşamada meydana geldiği önem arz etmektedir. Zira, işbu yazımıza konu 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 5. Maddesi vergi mükelleflerinin ve vergi mükellefi ile ilgisi olanların vergi mahremiyeti haklarını muhafaza ederken, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un 107. Maddesi de sırrın ifşasını düzenleyerek aynı konuda kişilere koruma sağlamaktadır.
6183 sayılı AATUHK m.107 ile korunan taraf vergi mükellefi ve mükellef ile ilgisi olanlar olarak belirtilmese de “kamu borçlusu” olarak belirtilmekle aslında daha geniş bir kesimi “sırrın ifşası” hükümleri kapsamında korumaktadır.
6183 sayılı AATUHK m.107 hükmü “Bu kanunun tatbikinde vazifeli bulunan kimseler, bu vazifeleri dolayısıyla amme borçlusunun ve onunla ilgili kimselerin şahıslarına, mesleklerine, işlerine, muamele ve hesap durumlarına ait öğrendikleri sırlarla, gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa ettikleri takdirde Türk Ceza Kanununun 239 uncu maddesine göre cezalandırılır. Bu Kanunun 41 inci maddesine göre amme alacağını tahsil yetkisi verilen kuruluşlara, yapacakları tahsile yönelik bilgilerin ve 22/A maddesine göre borcun olmadığına dair belgeyi arama zorunluluğu getirilen kurum ve kuruluşlara, ödeme ve işleme taraf olanlara ilişkin borç bilgilerinin verilmesi sırrın ifşası sayılmaz; bu kurum ve kuruluşlarda vazifeli bulunan kimseler edindikleri bilgileri ifşa ettikleri takdirde birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılırlar. Bu bilgilerin verilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir.”
Nitekim uygulamada, 6183 sayılı AATUHK m.107 ile düzenlenen sırrın ifşası hükmünün sağladığı koruma ile 213 sayılı VUK m.5 ile aynı kanunda yer alan diğer vergi mahremiyetinin ihlâli hükümlerinin sağladıkları koruma çatışabilmekte ve aynı olay bazında hem sırrın ifşası hem de vergi mahremiyetinin ihlâli söz konusu olabilmektedir. Bu gibi hallerde, vergilendirme sürecinde; gizli bilgi, sır ya da mahremiyet tahakkuk aşamasında ifşa edilmiş ise Vergi Usul Kanunu’nda yer alan vergi mahremiyetine ilişkin hükümler ve fakat gizli bilgi, sır ya da mahremiyet amme alacağının tahsili veya takibi aşamasında ifşa edilmişse Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un sırrın ifşasına ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır. (Özbalcı, Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun Yorum ve Açıklamaları, s.885)
Vergi Mahremiyetinin İhlâlinin İstisnaları
Vergi levhasında yer alan bilgiler, vergi ilan cetvelleriyle yapılan ilanlar, beyana ve cezalara ilişkin olarak mükelleflerin vergi tarhına esas olan beyanları, kesinleşen vergi ve cezalar ile vadesi geçtiği halde ödenmemiş vergi ve cezalar gibi Maliye Bakanlığınca yapılan açıklamalar, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenlerin meslek odalarına ya da birliklerine bildirilmesi vergi mahremiyetinin ihlâlinin istisnalarını oluşturmaktadır. (Ünsal, Hilmi, Türk Vergi Hukukunda Vergi Mahremiyeti Sağladığı Yararlar ve Uygulamada Karşılaşılan Güçlükler, c.8, s.3, s.11)
Vergi Mahremiyetinin İhlâli Suçu
Vergi mahremiyetinin ne olduğu, kimlerin vergi mahremiyetinden faydalanabileceği ve kimlerin vergi mahremiyeti hakkına saygı duymaları gerektiği VUK m.5 ile hüküm altına alınmış idi. Öte yandan vergi mahremiyetine saygı duyulmadığı olaylarda, yani vergi mahremiyetinin ihlâl edildiği hallerde bunun nasıl korunacağı VUK m.362 ile hüküm altına alınmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 362. Maddesi hükmü “Bu Kanunda yazılı vergi mahremiyetine uymaya mecbur olan kimselerden bu mahremiyeti ihlal edenler, Türk Ceza Kanununun 239 uncu maddesi hükümlerine göre cezalandırılır.” şeklindedir.
İşbu madde ile ceza kanunumuzda yer alan Ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanmasına ilişkin 239. Maddeye işaret edilmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 239. Maddesi hükmü ise “(1) Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur. (2) Birinci fıkra hükümleri, fenni keşif ve buluşları veya sınai uygulamaya ilişkin bilgiler hakkında da uygulanır. (3) Bu sırlar, Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığı takdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu halde şikayet koşulu aranmaz. (4) Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya belgeleri açıklamaya mecbur kılan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” şeklindedir.
VUK m.362’nin delaletiyle söz konusu TCK m.239 hükmünde yer alan cezaların uygulanabilmesi için VUK m.5’e göre vergi mahremiyetinin ihlâlinin mevzubahis olması şarttır. VUK m.5’te yer alan vergi mahremiyetinin ihlâli ise iki şekilde tezahür edebilir. Bunlardan ilki vergi mahremiyetinin ihlâline konu gizli bilginin ifşa edilmesi, ikincisi ise vergi mahremiyetinin ihlâline konu gizli bilginin kullanılmasıdır.
Vergi Mahremiyetinin gizli bilginin ifşası yoluyla ihlâli halinde mükellef veya mükellefin ilgisi olan kişilerle ilgili gizli bilginin üçüncü kişiler ile sözlü veya yazılı olarak farketmeksizin paylaşılması söz konusudur. Ancak, burada vergi mahremiyetinin ihlâlinden söz edebilmek için ihlâlcinin yukarıda bahsedilen ve VUK m.5/1’de sayılan kişilerden olması şarttır.
Vergi Mahremiyetinin gizli bilginin kullanılması yoluyla ihlâli halinde mükellefin veya mükellef ile ilgisi bulunan kişilerin vergi mahremiyetine saygı göstermek zorunda olan görevliler tarafından hukuki yetki ile ele geçirdikleri gizli bilgilerin kendileri tarafından kullanılması veya bir başkasına kullandırılması hallerinde söz konusudur. Ancak, vergi mahremiyetinin ihlâli için gizli bilginin kullanılması veya kullandırılması yeterli olup, ayrıca gizli bilgi sahibi mükellefin veya mükellef ile ilgisi bulunan kimselerin bir zarara uğramış olması aranmaz.
Vergi Mahremiyetinin ihlâli suçunda manevi unsur kasttır. Failin gizli bilginin ifşasının veya kullanılmasının vergi mahremiyetini ihlal edeceğini biliyor olması ve gizli bilgiyi ifşa etmeyi veya kullanmayı istiyor olması yeterlidir. Ayrıca, gizli bilginin sahibi mükellefe veya mükellefle ilgisi bulunan kimseye özel bir zarar verme kastının bulunması gerekli değildir. Öte yandan doktrinde; VUK m.5 kapsamında vergi mahremiyetine saygı duymak zorunda olan görevlilerin öğrendikleri gizli bilgileri iyi muhafaza etmeme, yüksek sesle konuşma, 3. kişilerin görebileceği bir yere koyma gibi nedenlerle gizli bilgilerin 3. kişilerce öğrenilmesi hallerinde suç işleme kastı bulunmadığından bahisle suçun manevi unsurunun oluşmadığı söylenmektedir. (Ünsal, Hilmi, Türk Vergi Hukukunda Vergi Mahremiyeti Sağladığı Yararlar ve Uygulamada Karşılaşılan Güçlükler, c.8, s.3, s.11)
Vergi Mahremiyetinin İhlâli Suçunda Cezalar
“Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur.”
“Bu sırlar, Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığı takdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu halde şikayet koşulu aranmaz.”
“Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya belgeleri açıklamaya mecbur kılan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
VUK Madde 5 – Vergi Mahremiyeti – İçtihatlar
Özet: Vergi Mahremiyeti gereği başkasına ait gizli bilgileri içeren vergi teknik raporunun başvurucuya tebliğ edilmemesinin haklı bir nedene dayandığı söylenebilir ise de başvurucunun adil yargılanma hakkı bakımından maruz kaldığı kısıtlamaları telafi edecek imkânların kendisine sağlanmış olması gerekir. Anayasa Mahkemesi 1. Bölümün 2016/12198 B. ve 09.06.2020 Tarihli kararına göre:
“Davanın çözümünün temel dayanaklarından birini teşkil eden vergi tekniği raporunun başvurucuya tebliğ edilmemiş olmasının başvurucunun savunma hakkını etkilediği açıktır. Öncelikle vergi tekniği raporunun başvurucuya tebliğ edilmemesinin haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı incelenmelidir. Mahkeme kararında vergi tekniği raporunun neden başvurucuya tebliğ edilmediğine ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. Bununla birlikte davanın tarafı olmayan mükelleflerle ilgili vergi tekniği raporlarının davacılara tebliğ edilmemesinin gerekçesinin vergi mahremiyetinin korunması olduğu bilinmektedir. Vergi tekniği raporlarının içeriğinde birçok mükellefin şahsi ve ticari bilgi ve sırları yer alabilmektedir. 213 sayılı Kanun’un 5. maddesinde vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurların, vergi yargısında görevli olanların, vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenlerin ve vergi işlerinde kullanılan bilirkişilerin görevleri dolayısıyla mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa edemeyecekleri, kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamayacakları hükme bağlanmıştır. Mükelleflerin kişisel ve ticari bilgi ve sırlarının ilgisiz üçüncü kişilere karşı korunması, ifşa edilmesinin önlenmesi oldukça önemlidir. Bu sebeple değinilen türden bilgileri içerdiği gerekçesiyle vergi tekniği raporunun başvurucuya verilmemesinin haklı bir sebebe dayandığı değerlendirilmektedir. Bununla birlikte söz konusu raporun başvurucuya verilmemesinin haklı bir sebebe dayanması tek başına başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği anlamına gelmez. Anılan raporun başvurucuya tebliğ edilmemesi sebebiyle başvurucunun savunma hakkında meydana gelen kısıtlamayı telafi eden imkânların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı da önem taşımaktadır…”
Özet: Doğrudan ilgili ve görevlerinin ifası için zorunluluk ve süreklilik arz eden bilgilerin, ilgili kurum ve kuruluşlara verilmesi vergi mahremiyetini ihlâl etmez. Danıştay 13. Dairesinin 2020/3633 E. 2022/2635 K. ve 14.06.2022 Tarihli kararına göre:
“Aktarılan mevzuata göre, 213 sayılı Kanun’un 5. maddesinde, kamu kurum ve kuruluşları tarafından ilgili kanunları uyarınca mükelleflerden talep edilebilen, kurum ve kuruluşların görevleriyle doğrudan ilgili ve görevlerinin ifası için zorunluluk ve süreklilik arz eden bilgilerin, bu kurum ve kuruluşlara verilmesinin vergi mahremiyetinin ihlâli sayılmayacağı, bu durumda, kendilerine bilgi verilenlerin bu maddede yazılı yasaklara uymak zorunda ve bu bilgilerin muhafazasını sağlamaya yönelik tedbirleri almakla yükümlü oldukları…”
Özet: Vergi mahremiyetinin ihlâli suçunda VUK m.362’nin delaletiyle TCK m.239/1’e göre yapılacak soruşturma şikâyete bağlı olup, mükellefin şikâyeti olmaksızın disiplin soruşturması raporu üzerine mezkûr suçla ilgili soruşturma yapılamaz. Danıştay 1. Dairesinin 2016/639 E. 2016/816 K. ve 26.05.2016 Tarihli kararına göre:
“213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Vergi mahremiyeti” başlıklı 5 inci maddesinde, vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurların, vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanların, Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenlerin ve vergi işlerinde kullanılan bilirkişilerin görevleri dolayısiyle, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine mütaallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazımgelen diğer hususları ifşa edemeyeceklerini ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamayacakları, aynı Kanunun “Vergi mahremiyetinin ihlali” başlıklı 362 nci maddesinde, bu Kanunda yazılı vergi mahremiyetine uymaya mecbur olan kimselerden bu mahremiyeti ihlal edenlerin, Türk Ceza Kanununun 239 uncu maddesi hükümlerine göre cezalandırılacakları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması” başlıklı 239 uncu maddesinde de, sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişinin, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağı, bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunacağı düzenlemelerine yer verilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, konu hakkında düzenlenen 13.7.2015 tarih ve 2015-A-200/41 sayılı ön inceleme raporunda, söz konusu çıktıların hakkında ön inceleme yapılanın bilgisayarından sorgulandığı ve buradan basıldığı, işlem ve fiil akışına göre de söz konusu bilgilerin gizli kalmayarak düzeltme beyannamesi verilmek suretiyle mükellef lehine / hazine aleyhine işlem tesis edilmesinin sağlandığının tespit edildiği ve ilgili hakkında soruşturma izni verilmesinin teklif edildiği, Yetkili merci tarafından da yukarıda yer alan eylemle ilgili olarak soruşturma izni verildiği görülmüş ise de, ön incelemenin vergi mahremiyeti ihlal edildiği iddia edilen mükelleflerin şikayeti üzerine değil, ilgili hakkında düzenlenen disiplin soruşturması raporunda getirilen öneri doğrultusunda başladığı, olayda mükelleflerin bir şikayetinin olmadığı, dolayısıyla takibi şikayete bağlı bu suçun soruşturulması için gerekli olan şikayet şartının mevcut olmadığı ve bu suçla ilgili soruşturma yapılamayacağı anlaşıldığından, itirazın kabulüyle…”
Özet: Avukatların, müvekkilleriyle ilgili vergisel iş ve işlemlere yönelik bilgi edinmesinde özel bir vekaletname sunulması gerekir ise de ilgilisinin doğrudan menfaatini etkileyen, basit, bireysel ve esasen ilgililerine de duyurulması icap eden nitelikteki olanlarının vergi mahremiyeti kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından özel bir vekaletnameye de ihtiyaç yoktur. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 2019/2448 E. 2019/2384 K. ve 08.10.2019 Tarihli kararına göre:
“Dava dosyasının incelenmesinden, davacının avukatı aracılığıyla 14/11/2018 tarihli dilekçesiyle, kendisi hakkında düzenlenmiş olan varsa vergi ve ceza tahakkuku ile tahsilleri, haciz gibi bireysel işlemlerin tarafına bildirilmesinin istenildiği, bu başvurusunun kendisine ait bilgilerin paylaşılmasına ilişkin olarak verilecek özel vekaletname ile başvurulması halinde talebinin yeniden değerlendirileceği gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Burada “Vergi mahremiyeti” başlıklı Yasa’nın ilgili hükmünün kapsam ve sınırının iyi çizilmesi gerektiği açık olup, buna göre avukatlara müvekkilleriyle ilgili vergi dosyasındaki bütün konularda, bu bağlamda tarh, tahakkuk ve tahsilat kapsamında yapılan inceleme, düzenlenen inceleme ve vergi raporlarıyla, gelir tablosu, bilanço, kesin mizan, geçici ve kurumlar vergisi beyannameleri gibi vergisel iş ve işlemlere yönelik özel bir vekaletname sunulması halinde söz konusu taleplerin yerine getirilebileceği, bunun dışında Anayasa’nın 20. maddesi ile Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 21. maddesine istinaden özel hayatın gizliliği kapsamında açıklanması halinde diğer kişilerin ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak şekildeki bilgi ve belge ise verilemeyeceği, buna mukabil, ilgilisinin doğrudan menfaatini etkileyen, basit, bireysel ve esasen ilgililerine de duyurulması icap eden nitelikteki olanlarının, olayda olduğu gibi tahakkuk ve tahsil, tahdit işlemlerinin vergi mahremiyeti kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından, sözü edilen bilgi ve belgelerin temini için özel bir vekaletnameye de ihtiyaç yoktur.”
Özet: Davacı adına düzenlenmeyen vergi teknik raporlarında, sahte fatura düzenlediğinden bahisle davacı şirket adına düzenlenmiş olan faturaların toplam tutarı üzerinden matrah belirlendiği ve davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda doğrudan anılan vergi tekniği raporlarına atıf yapıldığı göz önüne alındığında, vergi tekniği raporlarının davacıya tebliğ edilmemesi hukuka aykırıdır. Danıştay 4. Dairesinin 2014/5699 E. 2015/1785 K. ve 27.04.2015 Tarihli kararına göre:
“Yukarıda belirtildiği üzere kişilerin özel hayatlarıyla ilgili bilgilerin gizliliğinin korunması Anayasal temel hak ve özgürlükler kapsamında güvence altına alınmıştır. Vergilendirme işlemi sırasında da bu hakkın korunması için vergi hukukunda vergi mahremiyeti ilkesine yer verilmiştir. Vergi Usul Kanununun 5 inci maddesi ile vergi mahremiyetine uymak zorunda olan kişilerin, görevleri dolayısıyla mükellef veya mükellefle ilgili kişilerin şahıslarına ilişkin olarak elde ettikleri ve gizli kalması gereken bilgileri açıklamaları, kullanmaları ve üçüncü şahıslara kullandırmaları yasaklanmıştır. Vergi mahremiyeti mükellefler açısından kendilerine ait gizli bilgileri güvenle vergi dairesine verebilmelerini sağlamaktadır. Bu nedenle mükellefler hakkında kendilerine ait bilgilerin verilmemesi bu madde kapsamında değerlendirilemez. Dosyanın incelenmesinden, davacı adına yapılan tarhiyatın dayanağı olan ve sözkonusu vergi inceleme raporunda atıf yapılan, sahte fatura düzenledikleri iddia edilen mükellefler hakkındaki vergi tekniği raporlarının davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmıştır. Her ne kadar anılan vergi tekniği raporları davacı adına düzenlenmemişse de, söz konusu mükelleflerin komisyon karşılığı sahte olarak fatura düzenlediğinden bahisle davacı şirket adına düzenlenmiş olan faturaların toplam tutarı üzerinden matrah belirlendiği ve davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda doğrudan anılan vergi tekniği rapolarına atıf yapıldığı göz önüne alındığında, vergi tekniği raporlarının davacıya tebliğ edilmemesinin davacının savunma hakkının engellendiği tartışmasız olup, sadece vergi ve ceza ihbarnamesi ile davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu tebliğ edilmek suretiyle davacıya bildirilen tarhiyatın kaldırılması gerektiğinden, Mahkeme kararının redde ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.”
Av. Efehan Mihai Erginer
www.adagiohukuk.com adresinde ve sosyal medya hesaplarımızda yer alan bütün makale, yazı, içerik ve görsellerin telif hakkı Adagio Hukuk Bürosuna aittir. İşbu içeriklerin, mahkeme ve diğer kurumlara ibraz edilecek dilekçelerde kullanılması dışında yazılı izin olmaksızın kopyalanarak, özetlenerek veya sair şekillerde paylaşılması gibi her çeşit intihal durumunda gerekli hukuki ve cezai yollara başvurulacaktır.