TMK madde 4

Hâkimin Takdir Yetkisi (TMK madde 4 – Adagio TMK Şerhi)

TMK m. 4 – Hâkimin Takdir Yetkisi

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 4 – “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.”

Kanun koyucu işbu madde ile hâkimin geniş anlamda takdir yetkisini kullanacağını düzenlemiştir. Geniş anlamda takdir yetkisinden kasıt; hâkimin, kanunda muhtevi uygun miktar, uygun sebepler, önemli sebepler, gerekli önlemler gibi ifadeler halinde sebeplerin uygun olup olmadığı, önemli olup olmadığı hususlarına ilişkin olup, bu minvalde hâkim, takdir yetkisi ile uygun bir miktarda maddi/ manevi nafaka belirleyecek, kurulmak istenen hükme ilişkin şartların gerçekleşip gerçekleşmediğine takdir edecek ve nihayet vereceği hükmün niteliğini ve kapsamını takdir edecektir.

Ancak, hâkim bu takdir yetkisini kullanırken sınırsız olmayıp, madde lafzına göre hukuk ve hakkaniyet ile bağlıdır. Bir başka ifade ile hâkim, takdir yetkisini mevzuatta yazan kural ve ilkelere aykırı kullanamayacağı gibi evrensel hakkaniyet ilkelerine de aykırı kullanamayacaktır.

MK 4’e göre, hâkime takdir yetkisinin verilmiş olduğu ya hükmün sözünde açık olarak belirtilmiştir (expressis verbi) (örneğin MK 182’nin kenar başlığı ya da BK 115/II) ya da hâkime durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmasında (örneğin MK 67) hâkim takdir yetkisini kullanacaktır. Bunun gibi hakkaniyete göre karar verilmesinin öngörüldüğü (BK 34) hâllerde de hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.” (Dural/ Sarı, Türk Özel Hukuku c.1, b.14, s.134)

TMK m.4 – Hâkimin Takdir Yetkisi – İçtihatlar

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/16377 E. 2021/10291 K. ve 14.12.2021 Tarihli kararına göre: “TBK m. 56’ya göre, “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini gözönünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” Ölüm ve bedensel bütünlüğün ihlalinde manevi tazminatın belirlenmesi hususunda Kanunda ayrıca bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, yukarıdaki maddenin vurguladığımız kısımları ölüm ve bedensel bütünlüğün ihlalinde manevi tazminatın belirlenmesinde yol gösterici olmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ölüm ve bedensel bütünlüğün ihlalinde manevi tazminata hükmedilmesi hâkimin takdir yetkisi altındadır. Hâkimin bu takdir yetkisini ne şekilde kullanacağı TMK m. 4’te düzenlenmiştir. Buna göre, “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri gözönünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” Böylece burada hâkim, manevi tazminata hükmedip hükmetmeyeceğine karar verirken hukuku ve hakkaniyeti kıstas almak zorundadır. … TBK m. 56 kapsamında hâkim, takdir yetkisini kullanacaksa, olayın özelliklerini de göz önünde bulundurmak durumundadır.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2016/11192 E. 2016/8632 K. ve 19.04.2016 Tarihli kararına göre: “Mahkemece yıllık izin ücretinin ödendiğini veya kullanıldığını işverenin yıllık izin defteri veya eş değer belge ile ispat etmesi gerektiği, ancak dinlenen davacı tanıkları beyanında ve Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinde 2012/317 Esas, 2012/318 Esas ve 2012/314 Esas sayılı dosyalarının davacıları farklı, davalıları aynı olup işçi alacağına ilişkin aynı dönem için dinlenen davacı tanık beyanlarında yıllık izinlerini kullandıkları belirtildiği, buna göre TMK 4. Maddesinde “kanunda takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” denilmekle durumun gereklerini göz önüne alındığında işçinin yıllık izinlerini kullandığı kabul edilerek yılık izin ücreti talebinin reddine karar verilmiştir. Somut olayda her ne kadar mahkemece tanık beyanlarına itibarla davacının yıllık izinlerini kullandığından alacağının bulunmadığı kabul edilmişse de yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene ait olduğundan ve işverence yıllık izinlerin kullandırıldığı ancak imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlanabileceğinden ve işveren tarafından bu nitelikte bir belge sunulmadığından tanık beyanlarına itibarla davacının yıllık izin ücreti talebinin reddi hatalı olup bozma nedenidir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2015/15770 E. 2018/12021 K. ve 02.05.2018 Tarihli kararına göre: “T.M.K’nın 4.maddesinde, “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir”, T.B.K’nın 50.maddesinde ise; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler” düzenlemeleri mevcuttur. Somut olaya gelince; Mahkemece, her ne kadar, 41.000-TL’nin davalıdan alınmasına karar verilmiş ise de, bu bedelin davacı tarafından davalıya ödenip ödenmediği, ödendi ise ne miktar ödeme yapıldığı hususunda yeterli araştırma ve inceleme yapılmamış, bu nedenle değinilen hususlarda duraksama oluşmuştur. Mahkemece yapılması gereken iş, taraf delillerini toplamak, tanıkların beyanlarını ayrıntılı olarak almak, oluşacak durum çerçevesinde, davacı tarafın yemin deliline dayanmış olduğu hususunu da gözönünde bulundurmak, ödemenin yapıldığının sübutu ancak, miktarının belli olmaması durumunda ise, T.M.K’nın 4.ve T.B.K’nın 50.maddesindeki düzenlemeler gözönünde bulundurularak toplanmış ve toplanacak delillere göre, satış tarihindeki satış bedelini belirlemek ve bu belirleme yapıldıktan sonra, yine toplanmış ve toplanacak delillere göre ve Denkleştirici Adalet İlkesi çerçevesinde, 10.07.1940 tarih ve 1939/2, 1940/77 ve 07.06.1939 tarih, 1936/31 Esas, 1939/47 Karar sayılı YİBK kararlarının kapsamları ve Tefe-Üfe endeksleri, altın-döviz kurlarındaki artışlar, memur ve işçi ücretlerindeki artışlar gözetilerek dava tarihine kadar ulaştığı değeri saptamak, bu konuda uzman bilirkişilerden bir hukukçu, bir serbest muhasebeci ya da mali müşavir ve bir bankacıdan rapor almak, müktesep haklar da gözönünde bulundurularak oluşacak duruma göre bir karar vermektir. Mahkemece tüm bu hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 2019/236 E. 2020/532 K. ve 10.03.2020 Tarihli kararına göre: “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi hükmüdür. Bu kapsamda manevi tazminatın miktarı belirlenirken tarafların kusur oranı, sıfatı, statüsü, sosyal ve ekonomik durumları ile eylemin işleniş biçimi ve yöntemi dikkate alınmalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar gerekçesinde objektif olarak gösterilmelidir. Manevi tazminat adı altında hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek nitelikte olmalı fakat bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmediği unutulmamalıdır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/1266 E. 2023/662 K. ve 06.07.2023 Tarihli kararına göre: “Yukarıda belirtildiği gibi derdest davaların konusuz kalması değişik şekillerde vuku bulabilir. Bu durum taraflardan birinin işlem ve eylemi nedeniyle gerçekleşmişse dava tarihindeki haklılık durumunu belirlemek nispeten kolaydır. Ancak somut dosyada görüldüğü üzere kanun koyucunun bir tasarrufunun (kanun) anayasaya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından kanunun iptal edilmesi nedeniyle gerçekleşmişse her iki tarafa da kusur izafe edecek bir durum söz konusu olamayacağından Anayasa’nın 138. maddesinde belirtilen ana ilke ve TMK’nın 4 maddesinde yer alan “ Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir” hükmü gereğince hakimin her bir tarafın yaptığı yargılama giderini kendi üzerinde bırakması keza tarafların leh ve aleyhine vekalet ücretine hükmetmesi hakkaniyete daha uygun düşecektir.”

TMK 4. Madde Gerekçesi

Maddenin kenar başlığı 1984 tarihli Öntasarıdan alınmış, maddede yer alan “hak ve nısfetle hükmeder.” deyimi yerine, “hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” Deyimi kullanılmıştır. Gerçekten maddede yer alan sadece “hak ve nısfetle hükmeder” ifadesi hâkimin önüne gelen olayda, hukuku bir tarafa bırakıp sadece hakkaniyeti gözetecekmiş gibi bir kanı uyandırmaktadır. Oysa hâkim, takdir yetkisini kullanırken önce hukuka, daha sonra hakkaniyete göre karar vermek zorundadır.

Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 4. Maddesi

Kanun takdir hakkı verdiği ve icabı hale yahut muhik sebeplere nazaran hüküm vermekle mükellef tuttuğu hususlarda hakim, hak ve nesfetle hükmedir.

TMK 4. Maddeye Karşılık Mehaz İsviçre ZGB Hükmü

Art.4 Wo das Gesetz das Gericht auf sein Ermessen oder auf die Würdigung der Umstände oder auf wichtige Gründe verweist, hat es seine Entscheidung nach Recht und Billigkeit zu treffen.

Av. Efehan Mihai Erginer

www.adagiohukuk.com adresinde ve sosyal medya hesaplarımızda yer alan bütün makale, yazı, içerik ve görsellerin telif hakkı Adagio Hukuk Bürosuna aittir. İşbu içeriklerin, mahkeme ve diğer kurumlara ibraz edilecek dilekçelerde kullanılması dışında yazılı izin olmaksızın kopyalanarak, özetlenerek veya sair şekillerde paylaşılması gibi her çeşit intihal durumunda gerekli hukuki ve cezai yollara başvurulacaktır.

KVKK Aydınlatma ve Açık Rıza Metni