TMK madde 3

İyiniyet (TMK madde 3 – Adagio TMK Şerhi)

Türk Medeni Kanunu Madde 3 – İyiniyet

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Madde 3 – “Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.

Türk Dil Kurumuna göre “iyi niyet”; “Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe; sağistem, hüsnüniyet, hüsnüzan” olarak ifade edilmiştir. İyi niyetin günlük dildeki soyut ve afaki tanımlanmasına karşın hukuki perspektifte sık sık somut ve ölçülebilir tanımlamalara rastlandığı gibi, bazı olay ve olguların varlığı, iyiniyetin belirlenebilir olmasını sağlamaktadır.

Bu sebepledir ki; iyi niyet kavramına, soyut ve afaki olan, kişiden kişiye değişiklik gösteren günlük dildeki anlamı ile yaklaşılmamalı, hukuki boyutu ile iyinetin kendisine belirli sonuçların bağlandığı, belirli olay ve olguların varlığı ya da yokluğu halinde kendini gösterdiği hususu unutulmamalıdır.

İyiniyet Kavramı

Hukuki boyutu ile iyiniyet kavramı; “bir hakkın kazanılması veya bir hukukî sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli, bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmemek ve hâlin gerektirdiği özen gösterilse dahi bilecek durumda olmamaktır.” (Dural/ Sarı, Türk Özel Hukuku C.1 Temel Kavramlar ve Medenî Kanunun Başlangıç Hükümleri, b.14, s.235)

TMK m.3/f-1

Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.

Bu fıkra ile anlatılmak istenen; kanunla düzenlenen bir hususun uygulanması veya uygulanmaması, hukuki anlamda iyiniyetin varlığına bağlanmış ise, istenen hukuki sonucun diğer yasal şartları mevcut olsa dahi, iyi niyetin varlığının aranacağıdır.

Nitekim, mevzuatımızda sıklıkla iyiniyetin varlığının arandığı düzenlemeler mevcuttur. Şöyledir ki;

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.988’e göre; “Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.989’a göre; “Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir. Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyiniyetle edinilmiş ise; iyiniyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir. Diğer konularda iyiniyetli zilyedin haklarına ilişkin hükümler uygulanır.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.990’a göre; “Zilyet, iradesi dışında elinden çıkmış olsa bile, para ve hamile yazılı senetleri iyiniyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açamaz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.993’e göre; “İyiniyetle zilyedi bulunduğu şeyi, karineyle mevcut hakkına uygun şekilde kullanan veya ondan yararlanan zilyet, o şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kimseye karşı bu yüzden herhangi bir tazminat ödemek zorunda değildir. İyiniyetli zilyet, şeyin kaybedilmesinden, yok olmasından veya hasara uğramasından sorumlu olmaz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.994’e göre; “İyiniyetli zilyet, geri vermeyi isteyen kimseden şey için yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri tazmin etmesini isteyebilir ve bu tazminat ödeninceye kadar şeyi geri vermekten kaçınabilir. İyiniyetli zilyet, diğer giderler için tazminat isteyemez. Ancak, şeyin geri verilmesinden önce kendisine bu giderler için bir tazminat önerilmezse, kendisi tarafından o şeyle birleştirilen ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri o şeyi geri vermeden önce ayırıp alabilir. Zilyedin elde ettiği ürünler, yaptığı giderler sebebiyle doğan alacaklarına mahsup edilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.1023’e göre; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” (Tapu siciline güven ilkesi)

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.147/3’e göre; “Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.712’ye göre; “Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.777’ye göre; “Başkasının taşınır bir malını davasız ve aralıksız beş yıl iyiniyetle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kimse, zamanaşımı yoluyla o taşınırın maliki olur. Zilyetliğin irade dışı kaybedilmesi hâlinde zilyet, bir yıl içinde eşyayı ele geçirir veya açacağı bir dava yoluyla onu yeniden elde ederse kazandırıcı zamanaşımı kesilmiş olmaz. Kazandırıcı zamanaşımı süresinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve durmasında Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.19’a göre; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.”

TMK m.3/f-2

Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.”

Bu fıkra ile anlatılmak istenen; bir kişinin hukuken iyiniyetli sayılabilmesi için, somut olay özelinde hakkın kazanılması veya kullanılmasında iyiniyetin önüne geçecek hususu, bilgiyi bilmiyor oluşunun yeterli olmadığıdır. Esasen, kişinin iyiniyetli olabilmesi için, somut olay özelinde, söz konusu hususu bilmediği gibi bilmesinin de kendinden beklenemiyor olması gerekir. İyiniyetli kişi, olağan ve normal bir insanın yapacağı gibi hakkı kullanır veya kazanır.

Şu duruma göre, MK m.3’te sözü edilen “iyiniyet”, durumun gerektirdiği tüm özeni gösterdiği halde, bir hakkın kazanılmasına veya başka bir hukukî sonucun gerçekleşmesine ilişkin bir engelin varlığının farkında olmamak şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımda, “gerekli özeni gösterme” zorunluluğuna yaptığımız atıf, “bilmesi gerekme” olgusu ile ilintili olduğundan, tanım, hem somut olarak “bilmeme”, hem de hukuken mazur görülebilir şekilde “bilebilecek durumda olmama” hâllerini kapsamaktadır.” (Oğuzman/ Barlas, Medenî Hukuk, b.27, s.232)

Nitekim, mevzuatımızda sıklıkla iyiniyetli olmama haline ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Şöyledir ki;

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.991’e göre; “Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle edinmemiş olan kimseye karşı önceki zilyet, her zaman taşınır davası açabilir. Eğer önceki zilyet de, zilyetliği iyiniyetle edinmemiş ise sonraki zilyede karşı taşınır davası açamaz.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.995’e göre; “İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır. İyiniyetli olmayan zilyet, yaptığı giderlerden ancak hak sahibi için de zorunlu olanların tazmin edilmesini isteyebilir. İyiniyetli olmayan zilyet, şeyi kime geri vereceğini bilmediği sürece ancak kusuruyla verdiği zararlardan sorumlu olur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.1024’e göre; “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden aynî hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.79’a göre; “Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.

TMK m.3 – İyiniyet – Yargıtay Kararları

Arazinin mülkiyetinin malzeme sahibine verilebilmesi için; malzeme sahibinin, taşınmazın başkasına ait olduğunu bilmemesi ve bilebilecek durumda olmaması ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunması gerekir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2021/1988 E. 2022/5785 K. ve 04.10.2022 Tarihli kararına göre: “Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır; a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır. TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder. Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.

Olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan taşkın inşaat sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 1949/17 E. 1951/1 K. ve 14.02.1951 Tarihli kararına göre: “Başkasının arsası üzerinde kendi levazımı ile arsanın değerinden fazla değerde bina yapmış olan levazım sahibinin muhik tazminat karşılığında arsa ve binanın mecmuunun temlikini isteyebilmesi Medeni Kanunun 650 inci maddesi hükümlerince iyiniyet ile hareket etmiş olması şartının tahakkukuna bağlı bulunmuştur. Vakıa ve karinelerden olayda halin icapları veçhile kendisinden beklenen ihtimamı sarfetmemiş olması itibariyle kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacağı belirmiş olan levazım sahibinin bu maddeye dayanan temlik istemi kabul olunamaz. İşbu madde hükmünden faydalanabilmek şartı olan iyiniyetin hilafı gerçekleşmiş durumu, kanuni ehliyet ve sairede olduğu gibi mahkemece resen nazara alınması gerekir ve buna hukuki ve kanuni bir engel bulunmamaktadır.

Sigorta sözleşmelerinde ihbar yükümlülüğü yerine getirilirken iyiniyet esasına göre hareket edilmelidir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2022/8658 E. 2022/10533 K. ve 19.09.2022 Tarihli kararına göre: “Taraflar arasında güven ve iyiniyet esasına dayanan sigorta sözleşmelerinde, gerek sigortalının gerekse sigortacının haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken iyiniyetle hareket etmesi; rizikonun gerçekleşmesinden sonra doğru ihbar yükümlülüğü altında bulunan sigortalının, bu yükümlülüğüne uyup uymadığının saptanmasında da bu ilkenin göz önünde tutulması gerekir.

Tapuda aile konutu şerhi bulunmayan taşınmaz üzerinde iyiniyetli aynî hak iktisap eden üçüncü kişinin kazanımı, bu kişinin, taşınmazın aile konutu olduğunu bilmemesi veya bilebilecek durumda olmaması kaydı ile korunur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2015/247 E. 2015/2323 K. ve 21.10.2015 Tarihli kararına göre: “Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1023. maddesi hükmünden yararlanacağı kabul edilmektedir (HGK. 24.04.2013, E. 2012/2-1567, K. 2013/579). Bu durum aile konutu olarak kullanılan taşınmazın tapu kaydında, konutun bu niteliğini gösteren şerh olmaması hali ile ilgilidir ve taşınmazın aile konutu olduğunu bilmeyen ya da bilemeyecek durumda olan üçüncü kişinin tapuya güven ilkesinden yararlanması asıldır. Tapuda aile konut şerhi olmasa da bunu bilebilecek durumda olan veya bilen kişinin iyiniyetinin bulunduğunun kabul edilmesi mümkün değildir.

Kural olarak, malikin kötüniyetle taşınmaz iktisap ettiğini ispat yükü bunu iddia eden tarafa düşer.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2012/14003 E. 2013/2238 K. ve 14.02.2013 Tarihli kararına göre: “Hukukumuzda kişiler satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden geri alınabileceği endişesi taşımamalıdır. Dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir. Bu ilke Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde aynı “tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddede “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde vurgulanmıştır. Kural olarak da malikin kötüniyetle taşınmaz iktisap ettiğini ispat yükü bunu iddia eden tarafa düşer. Somut olaya gelince; davacı, davalıların davadan önce taşınmazı kötüniyetle iktisap ettiğini ileri sürmüşse de bunu kanıtlayacak bir delil sunamamıştır. Hal böyle olunca çekişme konusu bağımsız bölümü tapu sicilinden satın alan davalıların Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli malik olduğunun kabulü gerekeceğinden ve davacı tarafın tazminat isteminin bulunmadığı da gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bozulması gerekmiştir.

TMK 3. Madde Gerekçesi

Yürürlükteki Kanunun 3 üncü maddesini karşılamaktadır. Maddenin kenar başlığı “İyiniyet” olarak değiştirilmiştir. Burada 1984 tarihli Öntasarıdaki düzenleme aynen benimsenerek, iyiniyetin rolü, yalnız hakların doğumu alanına indirgenmemiş, kanunun hukukî bir sonuç bağladığı durumlara teşmil olunmuştur. Ayrıca ifade düzeltilmek suretiyle birinci fıkra, kaynak İsviçre Medenî Kanununun 3 üncü maddesinin Almanca metnine uygun hâle getirilmiştir.

Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 3. Maddesi

Bir hakkın doğumu için kanunen hüsnü niyet şart kılınan hallerde asıl olan, onun vücududur. Ancak, icabı hale göre kendisinden beklenen ihtimamı sarfetmiyen kimse hüsnü niyet iddiasında bulunamaz.

TMK 3. Maddeye Karşılık Mehaz İsviçre ZGB Hükmü

Art. 3 – Guter Glaube Wo das Gesetz eine Rechtswirkung an den guten Glauben einer Person geknüpft hat, ist dessen Dasein zu vermuten. Wer bei der Aufmerksamkeit, wie sie nach den Umständen von ihm verlangt werden darf, nicht gutgläubig sein konnte, ist nicht berechtigt, sich auf den guten Glauben zu berufen.

Av. Efehan Mihai Erginer

www.adagiohukuk.com adresinde ve sosyal medya hesaplarımızda yer alan bütün makale, yazı, içerik ve görsellerin telif hakkı Adagio Hukuk Bürosuna aittir. İşbu içeriklerin, mahkeme ve diğer kurumlara ibraz edilecek dilekçelerde kullanılması dışında yazılı izin olmaksızın kopyalanarak, özetlenerek veya sair şekillerde paylaşılması gibi her çeşit intihal durumunda gerekli hukuki ve cezai yollara başvurulacaktır.

KVKK Aydınlatma ve Açık Rıza Metni