Alacağın Temliki (Alacağın Devri)
· · ·

Alacağın Temliki (Alacağın Devri)

Alacağın Temliki Nedir?

Alacağın temliki veya bir başka ifade ile alacağın devri, mevcut bir alacağın alacaklısının değişmesini sağlayan, borçlunun rızasının aranmadığı, sebebe bağlı olmayan/ illiyetten mücerret ve tasarrufi (kanuni ve yargısal devir hariç) bir işlemdir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 183 ila 194. madde hükümlerinde alacağın devrine ilişkin hükümler düzenlenmiştir.

Alacağın devri, dar anlamda bir borç ilişkisinde alacağın alacaklı tarafından bir başka kişiye devredilmesidir. Eski Borçlar Kanunumuzda bu kuruma “alacağın temliki” denilmişse de; yeni düzenlemede temlik yerine devir terimini tercih edilmiştir.” (Oğuzman/ Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler C.2, b.14, s.561)

Alacağın Temliki Çeşitleri

Alacağı devri üç farklı şekilde meydana gelebilir. Buna göre, alacak, iradi devir ile, kanuni devir ile ya da yargısal devir ile devredilebilir.

İradi Devir

Esasen, uygulamada en çok karşılaşılan ve alacağın devri/ temlikinden bahsedilirken kastedilen devir türü alacağın iradi devridir. Alacağın iradi devrinde taraflar; devredenle devralanın iradeleri bir araya gelerek bir devir sözleşmesi oluşturmakta ve bu sözleşme sonucunda alacak, devredenden devralana geçmektedir.

İrade devre ilişkin ilk karşılaşılan düzenlemeler; TBK m.183-184 hükümleridir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.183’e göre “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.” Öte yandan 184. maddede, alacağın iradi devrinde şekil şartı düzenlenmiş olup bu konuyu yazımız devamında ayrıca inceleyeceğiz.

Kanuni Devir

Bir alacağın kanundan ötürü bir alacaklıdan üçüncü bir kişiye geçmesine kanunî devir denir. Kanunî devir TBK. m. 185’te düzenlenmiştir. Bu tür devirde alacak kanunda öngörülen belirli bir olayın gerçekleşmesi üzerine alacaklının bir irade beyanına gerek olmaksızın kendiliğinden üçüncü kişiye geçer.” (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, b.26, s.1388)

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 185. maddesine göre; “Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince gerçekleşmişse, bu devir özel bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına gerek olmaksızın, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.”

Alacağın kanuni devri, birçok durumda ortaya çıkabilir. Örnek vermek gerekirse; bir borcu, müteselsil borçlulardan herhangi birisi ifa eder ve diğer müteselsil borçluları borçtan kurtarır ise, kendisi alacaklıya halef olarak diğer borçlulara payları oranında rücu etme hakkı kazanacağı durumda müteselsil borç alacaklısından, borcu ifa eden müteselsil borç borçlusuna alacağın kısmen kanuni devri söz konusudur. Zira TBK m.168/1 hükmünde “Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur.” denilmektedir.

Bunun gibi TBK m.509’da da alacağın kanuni devri öngörülmüştür. 6098 sayıl Türk Borçlar Kanunu’nun 509/1’inci maddesine göre; “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” Bu halde de müvekkil, vekiline karşı bütün borçlarını ifa ettiği zaman vekil adına ve müvekkil hesabına görülen işlerden doğan alacaklar kendiliğinden kanuni devir ile temlik olunmaktadır.

Nihayet, kanuni devre ilişkin bazı özel durumlardan bahsedilmesi gerekir: Bunlarda ilki kanuni devirin hukuki bir işlem olmadığıdır; kanuni devire sebep olan olay meydana gelmekle kanuni devir herhangi bir irade beyanına gerek olmaksızın gerçekleşir. Bu minvalde kanuni devir için, herhangi bir şekil şartının söz konusu olamayacağı gibi irade bozukluğu ve şekil noksanlığı sebebi ile kanuni devrin iptali de söz konusu olamayacaktır.

Kanuni devre dair diğer bir özel durum ise kanuni devirde sorumluluk halidir. Buna göre, kanuni devir ile alacağın temliki halinde eski alacak sahibinin, alacağı kanunen devralan yeni alacak sahibine karşı tekeffülden (garanti) doğan sorumluluğu olmayacaktır. Zira, 6098 sayılı TBK m.191/2 hükmünde “Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir.” denilmektedir.

Yargısal Devir

Kanun koyucu kanuni devri düzenlerken aynı madde ile yargısal devri de hüküm altına almıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 185. maddesine göre; “Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince gerçekleşmişse, bu devir özel bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına gerek olmaksızın, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.”

Bir alacağın alacaklının irade beyanına ve herhangi bir şekle gerek olmadan hâkim kararıyla bir başka kişiye geçmesine, yargısal devir denir.” (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, b.26, s.1389)

Alacağın yargısal devri de birçok durumda ortaya çıkabilmektedir. Örnek vermek gerekirse; miras davalarında terekenin paylaşılması ve miras paylarının mirasçılara özgülenmesi sırasında, özgülenen miras payı içerisinde yer alan alacak hakkı, özgülenen mirasçıya geçerek alacağın yargısal devrine konu olur. Bunun gibi, paylı mülkiyet veya elbirliği ile mülkiyet hallerinde paydaşlığın, ortaklığın giderilmesi söz konusu olduğunda izaleye konu mal içerisindeki alacak haklarının paydaşlara dağıtılması da alacağın yargısal devridir.

Alacağın Temliki Şekil Şartı

Alacağın devri adi yazılı şekil şartına tâbidir.

Alacağın devrinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Zira, 6098 sayılı TBK m. 184/1 hükmünde “Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.” denilmektedir. Buna göre, yazılı şekilde yapılmayan alacağın devri sözleşmesi geçersiz olacaktır.

Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2013/12564 E. 2013/16844 K. ve 31.10.2013 Tarihli kararında bu hususa yer verilmiştir: “Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davalı bankanın ibrazdan sonra çeki aldığı, bu durumda somut olayda alacağın temliki hükümlerinin uygulanması gerektiği, alacağın temlikinin yazılı olmasının geçerlilik şartı olduğu, davalı tarafça yazılı bir temlik beyanı sunulamadığı, böylece davalının yetkili hamil olarak kabul edilemeyeceği, davacının istediği kötüniyet tazminatının koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 31.10.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/19658 E. 2018/5423 K. ve 01.11.2018 Tarihli kararında da “Dava icra takibine konu çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı dosyaya çek örneğini delil olarak sunmuş, çekin ciranta son hamil olarak bankaya kendisi tarafından ibraz edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece muhatap bankaya yazı yazılarak çekin kim tarafından ibraz edildiği hususu sorulup, çek davacı tarafından bankaya ibraz edilmiş ise ibrazdan sonraki ciroların TTK’nın 793. maddesi uyarınca alacağın temliki hükümlerine tabi olması nedeniyle davalı tarafından alacağın temlikinin yazılı belge ile ispatlanması gerekmekte, ispatlanamadığı takdirde yetkili hamil sayılamayacağı hususu dikkate alınmalıdır. Bu nedenle mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denilmiştir.

Nihayet Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/3838 E. 2021/4922 K. ve 09.06.2021 Tarihli kararında da “Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, vadenin geçmesinden sonra yapılan ciro, vadeden önce yapılan bir cironun hükümlerini doğurduğu ancak ödenmeme protestosundan veya bu protestonun düzenlenmesi için öngörülmüş sürenin geçmesinden sonra yapılan ciro sadece alacağın temliki hükümlerine tabi olduğu, davalı alacaklının hak sahibi olması için alacağın temlikinin yazılı şekilde yapılması gerektiği, davalı alacaklı taraf bonoyu hangi hukuki ilişkiye dayanarak aldığını gösterir yazılı delil dosyaya sunmamış olduğundan davanın kabulüne, davacı tarafın davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine, davalı tarafın takipte kötüniyetli olduğu, davacı tarafça ispat edilemediğinden, davacı tarafın kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.” şeklinde bu husus izah olunmuştur.

Öte yandan, yazılı şekilden bahis TBK m. 14’te yer alan adi yazılı şekle ilişkinYazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunludur.” hükmü olup açığa ve beyaza devir şekli de geçerli olacaktır.

Yazılı şekil, genellikle alacağı devralan kişinin kimliğini, özellikle adını soyadını, devredenin devir iradesini içerir; ancak “açığa veya beyaza devir” de geçerlidir. Açığa devirde alacağı kazanacak kişinin kimliği bir başkası tarafından özellikle devralan tarafından da yazılıp belirlenebilir.” (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, b.26, s.1396)

Alacağın temlikine engel bir hal bulunmamalıdır.

6098 sayılı TBK m.183/1 hükmünde “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.” denilmekte idi.

Buna göre, kanunun, sözleşmenin veya işin niteliksel gereklerinin engel olduğu durumlarda alacağın devri sözleşmesi geçersiz olacaktır. Bunları kısaca açıklamak gerekirse;

Kanun gereği temliki yasaklanan alacak hakları

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, bakım alacaklısının bakım hakkını başkasına devretmesi yasaktır. Zira, 6098 sayılı TBK m.619/1 hükmünde açıkça “Bakım alacaklısı, hakkını başkasına devredemez.” denilmektedir.

Ürün kirasında kiracı, kiraya verenin rızasını almaksızın kiralanan ürünü kullanma ve işletme hakkını bir başka üçüncü kişiye devredemez. Zira, 6098 sayılı TBK m.366/1 hükmünde “Kiracı, kiraya verenin rızası olmaksızın kiralananı başkasına kiraya veremeyeceği gibi, kullanım ve işletme hakkını da başkasına devredemez. Ancak kiracı, kiralananda bulunan bazı yerleri, kiraya veren için zarar doğuracak bir değişikliği gerektirmemek koşuluyla kiraya verebilir.” denilmektedir.

Ödünç alanın, ödünç konusuna ilişkin alacak hakkının başkasına devri mümkün değildir. Zira, 6098 sayılı TBK m.380/2 hükmünde “Ödünç alan, ödünç konusunu başkasına kullandıramaz.” denilmektedir.

Manevi tazminata ilişkin alacak hakkı, zarar verenin kabulü olmadıkça mümkün değildir. Zira, 4721 sayılı TMK m.25/4 hükmünde “Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.” denilmektedir.

Sözleşme gereği devri yasaklanan alacak hakları

Sözleşme ile tarafların, alacak haklarının bir başkasına devrini/ temlikini yasakladığı hallerde veya alacak hakkının kısmen yasaklandığı, bir şartın gerçekleşmesine bağlı tutulduğu ve bu şartın gerçekleşmediği hallerde de alacağın temliki mümkün olamayacaktır. Bunun gibi bir alacağın devrini yasaklayan yahut da şarta bağlayan sözleşme, daha ilk başta yapılmış olabileceği gibi sonradan da bir protokol ile yapılabilir.

Öte yandan özellik gösteren bir husus da alacağın devri sözleşmesinde öngörülen devir yasağının borçlu tarafınca bilinmemesi halidir. Nitekim, uygulamada bunun gibi alacağın devrini yasaklayan sözleşmeler tarafların arasında gizli kalmakta ve taraflar bunu 3. kişilere açıklamadığı müddetçe alacağın devrinin sözleşme ile yasaklandığından 3. kişilerin haberi olamamaktadır. Bu sebepledir ki, alacağın devrinin yasaklandığının 3. kişilerce çoğu zaman bilinemeyeceğini öngören kanun koyucu 6098 sayılı TBK m.183/2 hükmüne yer vermiştir. Mezkûr maddeye göre; “Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.”

İşin niteliği gereği devri yasaklanan alacak hakları

Esasında alacaklının kişiliği ile özdeşleşmiş alacakların devri, bu madde ile yasaklanmıştır. Zira, bu tarz alacaklar, tamamı ile alacaklının kişiliğinden doğmuş olmakla alacaklının değişmesi hali vuku bulduğunda anlamsızlaşacak ve borcun içeriğinin değişmesine sebep olacaktır. Örnek vermek gerekirse; nafaka alacaklarının devri veya rekabet yasağının ihlâlinden doğan alacakların devri bu madde hükmüne göre mümkün olmayacaktır.

Alacağın Devri Sözü Verme Şekil Şartı

6098 sayılı TBK m.184/2 hükmüne göre “Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir.” Buna göre, alacağın devri sözü resmi yazılı veya adi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilecektir. Öte yandan, alacağın devri sözü vermenin sözlü şekilde yapılması halinde ispata dair sakıncalar doğacağından en azından adi yazılı şekilde yapmakta fayda olduğu kanaatindeyiz.

Öte yandan alacağın devri sözü verme, her ne kadar kanunda şekli şarta bağlanmamış ise de devir sözü verilen alacağın türüne göre şekil şartı söz konusu olabilmektedir. Eğer ki alacak hakkının satılacağına ilişkin bir devir sözü verilmişse yukarıda bahsedildiği gibi kural olarak herhangi bir şekil şartı söz konusu olmayacak ve her şekli durumda geçerli olacaktır.

Buna mukabil, alacak hakkının bağışlanacağı/ bedelsiz devredileceğine ilişkin bir söz verilmiş ise artık, yukarıdaki gibi şekil şartının olmayacağından söz edilemez. Zira, 6098 sayılı TBK m. 288/1 hükmünde “Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.” denilmekte olup, alacak hakkının bağışlanmasına ilişkin verilen sözlerin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlı olacaktır. Nitekim, bu yazılı şekil de yukarıda bahsedildiği gibi TBK m.14 ile düzenlenen adi yazılı şekildir.

Alacağın Temliki Konusu

Devrin konusu, alacak hakkıdır. İlke olarak her türlü alacak devredilebilir. Devir konusu alacak olağan bir alacak olabileceği gibi, koşula veya süreye bağlı, çekişmeli ya da gelecekteki bir alacak da olabilir.” (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, b.26, s.1398) Esasen, devredilen alacak satış alacağı, rehin bedeli alacağı, pazarlama alacağı, kira alacağı gibi sözleşmesel bir ilişkiden kaynaklanmış olabileceği gibi, haksız fiil sorumluluğu, sebepsiz zenginleşme, vekaletsiz iş görmeden de kaynaklanmış olabilir. Ayriyeten devre konu alacak bakımından, devir için borçlunun rızasının gerekmediği gibi çekişmeli olan, borçlu tarafından borcun kabul edilmediği/ inkâr edildiği alacaklar da devrin konusu oluşturabilir.

Özünde alacağın devri, alacağa ilişkin asli hakkı ve fer’ilerini kapsayacaktır. Bu minvalde alacaklı ile özdeşleşmiş alacak hakları hariç olmak üzere asıl alacağa bağlı faiz, teminat alacağı gibi alacaklar alacak hakkına konu olabilecektir.

Alacağın Devri Hüküm ve Sonuçları

Alacağın devrinin/ temlikinin en temel sonucu alacak hakkının alacağı devredenden devralana geçmesidir. Ancak bu devrin ivazlı yapıldığı durumlar ile ivazsız yapıldığı durumlara uygulanacak hükümler farklılık göstermektedir.

İvazlı Alacağın Temliki

Bu devrin ivazlı (karşılıklı) veya ivazsız (karşılıksız) yapılması halleri devreden alacaklının sorumluluğu bakımından önem arz eder. Şöyle ki; alacak, bir edim karşılığında, yani ivazlı olarak devredildi ise alacağı devreden kişinin devralana karşı bir garanti borcu söz konusudur.

6098 sayılı TBK m.191/1’e göre; “Alacak, bir edim karşılığında devredilmişse devreden, devir sırasında alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olur.” Bir başka anlatımla, alacağı devreden, devir sırasında, devre konu alacağın varlığını ve devir sonrasında alacağın tahsil kabiliyetinin bulunduğunu alacağı devralana karşı garanti eder.

Alacağın Temlikinde Devredenin Garanti Sorumluluğu

Kanun koyucu, alacağı devreden kişinin garanti sorumluluğu olduğunu söylemekle yetinmemiş aynı zamanda TBK m.193 hükmü ile de bu garanti sorumluluğunun kapsamına ilişkin açık düzenlemeler getirmiştir: “Devralan garanti ile yükümlü olan devredenden aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 1. İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri verilmesini. 2. Devrin sebep olduğu giderleri. 3. Borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı giderleri. 4. Devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer zararlarını.”

İvazsız Alacağın Temliki

Buna karşılık, alacağın devri ivazsız yani karşılıksız gerçekleşmiş de olabilir. TBK m.191/2 hükmü ile de bu husus düzenlenmiştir: “Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir.” Alacağın devri ivazsız olarak gerçekleşmişse, alacağı devredenin ne alacağın devir sırasındaki yokluğundan ne de borcun tahsil kabiliyetinden sorumlu değildir.

İfaya Yönelik Temlik

Ayrıca alacaklı, alacağını ifaya yönelik de devredebilir. Bu hal de TBK m.192 hükmü ile düzenlenmiş olup buna göre; “Alacaklı, alacağını borcu ifaya yönelik olarak devretmekle birlikte borca mahsup edilecek miktarı belirlememişse devralan, ancak borçludan aldığı veya gereken özeni gösterseydi alabilecek olduğu miktarı, kendi alacağına mahsup etmek zorundadır.”

Alacağın Temlikinde İspat

Alacağın devrinde devreden, yazılı delil, senet gibi alacağı ispata yarayacak belgeleri devralana vermekle yükümlüdür. Zira, 6098 sayılı TBK m.190 lafzında; “Devreden, devralana alacak senedi ile elinde bulunan ispatla ilgili diğer belgeleri teslim etmek ve alacağını ileri sürebilmesi için gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür.” denilmektedir. Burada bahsedilen belgeden anlaşılması gereken dar anlamda yazılı kağıt/ belge olmayıp 6100 sayılı HMK m.199 ile düzenlenen geniş anlamda “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belge”dir. Bu minvalde, alacağı devralan alacak hakkını gösterir, ispata yarar her türlü bilgi ve belgeyi devralana vermekle yükümlüdür.

Alacağın Temlikinde Öncelik Hakları

Bilindiği gibi her alacak, hukuk nezdinde eşit işlem görmez, her alacak aynı kuvvette değildir. Nitekim, alacakların bu özelliği gereği bazı alacakların tahsiline ilişkin 6183 sayılı Kanun gibi özel ve öncelikli kanunlar dahi ihdas edilmiştir.

Alacağın devrine, söz konusu alacağın öncelikli alacaklardan olması durumunda, alacağa bağlı olan bu öncelik hakkının alacağa devralana geçip geçmeyeceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Kural olarak alacağın devriyle, işçilik alacağı, doktor alacağı, nafaka alacağı, rehinli alacak, tapuya şerh verilmek suretiyle kuvvetlendirilen alacaklarda olduğu gibi alacağa bağlı öncelik hakları da devralana geçer. “Alacağın devriyle birlikte bu alacağa bağlı öncelik hakları da devralana geçer. Burada her şeyden önce imtiyazlı alacaklar söz konusudur.” (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, b.26, s.1403)

Borçlunun Alacağın Temlikine İzin Vermesi

Alacağın devri, borçlunun iznine tabi değildir. Ancak, alacağın devrine kanuni engeller kısmında bahsetmiş olduğumuz bazı hallerde, kanunla belirlenmiş ürün kirası alacağı, manevi tazminat alacağı gibi bazı alacakların devri borçlunun izni olmaksızın gerçekleşemez.

Öte yandan alacağın devrinde, özellikle devir borçluya bildirilmeden yapılmış ise borcun ifasında sorun yaşanabilmektedir. Bunu öngören kanun koyucu 6098 sayılı TBK m.186 hükmü ile “Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur.” düzenlemesini getirmiştir.

Bu halde de borçlunun, devredene yaptığı ifa ile borcundan kurtulabilmesi için TMK M.3 anlamında iyiniyetli olması gerekmekte olup, ihbarın olmadığı durumlarda dahi alacağın devrinden bir şekilde haberdar olmuş ise artık iyiniyetli sayılamayacağından TBK m.186’dan yararlanması söz konusu olmayacaktır.

Öte yandan alacaklısının kim olduğu belirli olmayan borçlara ilişkin de kanunda gerekli düzenlemelere yer verilmiştir. Buna göre, 6098 sayılı TBK m. 187’de yer alan “Kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve alacağın konusunu hâkim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan kurtulur. Borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği hâlde ifada bulunursa, bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur. Dava konusu olan çekişme mahkemece henüz sonuca bağlanmamış ve borç da muaccel ise, taraflardan her biri borçluyu, edimi tevdi etmeye zorlayabilir.” hükmü ile borçluya ifadan kaçınma hakkı tanınmış ve tevdi düzenlenmiştir.

Alacağın Temlikinde Borçlunun Savunma/ Def’i Hakkı

TBK. M.188’de borçluya ait def’i (savunma) hakları düzenlenmiştir. Gerçekten de, sözü geçen maddeye göre borçlu devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları (def’ileri), devralana karşı da ileri sürebilir.” (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, b.26, s.1405)

Nitekim mezkûr maddede “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir. Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir.” denilerek borçlunun, ödemezlik, zamanaşımı gibi def’ileri öne sürebileceği hüküm altına alınmıştır.

Alacağın Temliki Yargıtay Kararları

Dava açıldıktan sonra davacı, dava konusu alacağını devrederse, devralan devredenin yerine geçerek davacı olur ve dava kaldığı yerden devam eder.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2015/6133 E. 2015/5951 K. ve 28.05.2015 Tarihli kararına göre: “Alacağın devri ve borcun üstlenilmesi Türk Borçlar Kanununun 183 ila 204. maddelerinde düzenlenmiştir. Alacağın devri, alacağın ona bağlı bütün (yan ve öncelik) hakları ile birlikte devralana geçmesini sağlar ve bu işlem yapılırken borçlunun rızasının alınması gerekmez. Alacağın devri, hatta borçlunun muhalefetine rağmen geçerli olarak doğar ve hükümlerin hasıl eder. Borçlunun alacağın devrinden sonraki asıl muhatabı artık alacağı devralan kişidir. Bu itibarla borçlunun borçtan kurtulabilmesi için alacağın devri işleminden sonra borcunu, alacağı devralan kimseye ifa etmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 125/2. maddesi uyarınca; Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder.”

Alacağın temliki ile ipotek hakkının da temlik alana geçeceği düşünülmeksizin ipotek devrinin geçerli olabilmesi için tapu siciline tescilin gerekli olduğundan bahisle verilen karar hukuka aykırıdır.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2016/14201 E. 2017/5881 K. ve 17.04.2017 Tarihli kararına göre: “Yukarıda özetlenen dosya kapsamında, borçlunun üçüncü kişiyle yaptığı alacağın devri sözleşmesi ile alacağın temlik edildiği, bu durumda, temlik alınan kısım kadar ipotek hakkının da TBK’nun 189. maddesinde yer alan emredici düzenleme gereğince temlik alacaklısına geçeceği tabii olup, kanunun emredici hükmü gereğince alacağın devri ile bağlı haklardan olan ipotek hakkının da intikal edeceği gerçeği karşısında, mahkemenin, alacağın temliki ile birlikte ipoteğin devrinin geçerli olabilmesi için tapu siciline tescilinin gerekli olduğu yönündeki gerekçesi yerinde değildir.”

Alacağın temlikinde yazılı şekil şartı, temlikin resmi şekilde yapılmasına engel değildir. Alacağın temliki, adi yazılı satış sözleşmesi içerisinde olabileceği gibi noterde düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi içerisinde de yapılabilir.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2012/12520 E. 2012/13985 K. ve 30.11.2012 Tarihli kararına göre: “Bir tanımlama yapmak gerekirse; alacağın devri, alacaklı ile onu devralan üçüncü şahıs arasında borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen ve sadece kazandırıcı bir tasarruf işlemi niteliğini taşıyan şekle bağlı bir akittir. Mülga Borçlar Kanununun 163. maddesi hükmüne göre alacağın devri sözleşmesi devredenle devralan arasında yazılı olarak yapılabilir. Ne var ki, alacağın devrinde aranan yazılı şekil sözleşmenin resmi şekilde yapılmasına engel değildir. Nitekim uygulamada yükleniciden şahsi hakkını devralan üçüncü kişilerin alacağın devri sözleşmelerini adi yazılı satış sözleşmesi veya noterde düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi olarak yaptıkları görülmektedir. Somut olayda, davacı yüklenici dava dışı arsa malikleri ile yaptığı 21.06.2010 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan kişisel hakkına dayanarak dava açtığından davacının aktif dava ehliyeti bulunmaktadır. Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacının yazılı bir temlik sözleşmesinin bulunup bulunmadığını araştırarak dava dilekçesindeki iddia ve davalıların savunmaları çerçevesinde davayı esastan inceleyerek bir karar verecek yerde aktif dava ehliyeti yokluğu nedeni ile davanın reddine karar vermesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.”

Alacağın devrine dayalı olarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava ikame eden taraf tüketici ise, Tüketici mahkemeleri görevlidir.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2012/12823 E. 2012/14188 K. ve 05.12.2012 Tarihli kararına göre: “4822 sayılı Kanununla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3. maddesinin (c) bendi ile konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da kanunun kapsamına alınmıştır. Dava konusu taşınmaz “konut” niteliğindedir. Anılan yasanın (e) bendindeki tanıma göre tüketici; bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi, (f) bendindeki tanıma göre de satıcı; kamu tüzel kişileri dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetler kapsamındaki tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri ifade eder. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 23. maddesi hükmüne göre de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir. Ayrıca, alacağın devri ve borcun üstlenilmesi Türk Borçlar Kanununun 183 ila 204. maddelerinde düzenlenmiştir. Somut olayda da; davacı tüketici, yüklenicinin “alacağın devri” (temlik) işlemine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan o yerde ayrı bir tüketici mahkemesi varsa çekişmenin tüketici mahkemesinde görülmesi, aksi halde davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması yasadan kaynaklanan bir zorunluluktur. Mahkemece kamu düzeninden olan görev hususu re’sen gözetilerek yukarıda yazılı olduğu şekilde işlem yapılması gerekirken çekişmenin esasının incelenip hükme bağlanması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.”

Takip sırasında alacaklı, alacağını üçüncü kişiye devrederse talep üzerine icra müdürü devri borçluya bildirmelidir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2014/18540 E. 2014/20767 K. ve 09.09.2014 Tarihli kararına göre: “Alacağın devri ile alacak hakkı bunu devralan 3. kişiye borçlunun rızası olmaksızın geçer. Böylece devralan, daha önce devredene (temlik eden) ait olan alacak hakkını kesin olarak iktisap eder ve bunun üzerinde “tasarruf etme” yetkisini kazanır. Devir işlemi ile devreden, borç ilişkisinden çıkar ve onun yerine alacaklı sıfatıyla alacağı devralan 3. kişi geçer. Alacakla ilgili her türlü (dava açma, takip yapma, temlik etme… gibi) hukuki işlem bu 3. kişi tarafından yapılır. Bir takip açıldıktan sonra da (takip devam ederken), takip konusu olan mal ve hakkın bir başkasına (üçüncü kişiye) devredilmesi (temlik edilmesi) mümkündür. TBK’nun 188. maddesine göre borçlu devri öğrendiği sırada devreden alacaklıya karşı sahip olduğu savunmaları, devralan alacaklıya karşı da ileri sürebilir. Aynı kanunun 186. maddesinde ise; alacağın devri kendisine bildirilmeyen borçlunun önceki alacaklıya yaptığı iyiniyetli ifa ile borcundan kurtulacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Takibin devamı sırasında alacaklının takip konusu alacağını 3. kişiye devretmesi halinde icra müdürü talep üzerine temliki borçluya bildirmelidir.

İpotekli/ rehinli alacağın temlikinin geçerliliği için tapu sicilinde tescil gerekli değildir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2014/15424 E. 2014/19641 K. ve 14.10.2014 Tarihli kararına göre: “İpotekle teminat altına alınan alacağın dava sırasında teminatlarıyla birlikte Beyoğlu 31. Noterliğinde 29.10.2010 tarihinde düzenlenen temlikname ile davalılardan İş Bankası tarafından … Varlık Yönetimi A.Ş’ye devredildiği anlaşılmaktadır. Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar onunla aynı anda devralana geçer (e.B.K md. 168) ve ipotekle güvence altına alınmış bir alacağın devrinin geçerli olması, devrin tapu kütüğüne tescil edilmesine de bağlı değildir (TMK md. 891). Başka bir ifade ile rehinli alacağın temlikinin geçerli olması için temlik işleminin tapu siciline tescili gerekli değildir. Bu halde temlik alan … Varlık A.Ş, alacaklı İş Bankasına halef olarak onun yerini almıştır. Hal böyleyken, … Varlık’ın davaya kabul edilmemesi doğru olmadığı gibi, buna bağlı olarak göstereceği deliller toplanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru bulunmamıştır.

Taşınmazın aynına ilişkin davada alacağın temliki mümkün değildir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2019/4232 E. 2021/1967 K. ve 01.04.2021 Tarihli kararına göre: “01.07.2016 tarihinde dahili davalı .. ..’a temlik ettiği, .. ..’in önce eldeki davaya müdahil olarak katılmayı talep ettiği, 17.11.2016 tarihli celsede …,’in davacı yanında feri müdahil olarak davaya kabulüne karar verildiği, .. ..’nun …, Noterliğinin 22.03.2017 tarihli ve …, yevmiye numaralı alacağın devri senedi ile eldeki davadaki 241.750,00 TL alacağını S.. K..’e temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri gereğince taşınmazların intikallerinin resmi senet ile yapılacağı düzenlenmiş olmakla, taşınmazın aynına ilişkin davanın da adi nitelikteki alacağın temliki sözleşmesi ile devri mümkün değildir. Somut olayda, temlik alan Sadettin’in dayandığı alacağın temliki sözleşmesi de 241.750,00 TL alacağın devrine ilişkindir. Hal böyle olunca, mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca bahse konu alacağın devri sözleşmesi ile dava konusunun devrinin mümkün olup olmadığının, bunun sonucu olarak da alacağı temlik alan …,in davacı yerine geçip geçmediğinin usulünce tespitinden sonra bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”

Şartları oluşmuş ise 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan kaynaklanan ortak gider alacakları, alacağın temlikine/ devrine konu olabilir.

Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2018/3912 E. 2019/2251 K. ve 02.04.2019 Tarihli kararına göre: “Dairemizin bozma ilamında, “alacağın devrinin koşullarının bulunması halinde” davacı şirketin, dava dışı apartman yönetimine halef olacağı belirtilmiştir. Mahkemece öncelikle bu yönde bir araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle apartman yönetiminin, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında temlik edilebilecek ortak gider alacağının oluşup oluşmadığının tespit edilmesi, dava dışı yönetimin yasanın aradığı şartlarda ortak gider alacağının oluştuğunun tespiti halinde, temlik belgelerine göre yargılamaya devam edilerek oluşacak sonuca göre bir karar vermesi gerekir.”

Kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağı temlik/ devir alan kişi, kira sözleşmesinin tarafı haline gelmediğinden kira alacağı olduğundan bahisle kiralananın tahliyesini isteyemez.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2014/3049 E. 2014/7036 K. ve 29.05.2014 Tarihli kararına göre: “Hukuki niteliği açısından alacağın temliki, temlik eden alacaklı ile temellük eden şahıs arasında yapılan bir akde dayanılarak meydana gelen kazandırıcı bir tasarruf işlemidir. Temlik işlemi, belirli alacağı, temlik edenin malvarlığından çıkarıp, temellük edenin malvarlığına geçirir. Alacaklının tek taraflı bir hukuki muamelesi değil, temlik alanla yaptığı bir akittir. Somut olayda davaya konu kira sözleşmesinin tarafları dava dışı Söke … AŞ ile davalı olup alacağın temliki sözleşmesi ile sözleşmenin tarafları değişmemiştir. Kiralananın tahliyesi ancak malik veya kira sözleşmesinin tarafı olan kiraya veren tarafından istenebilir. Davacı kira sözleşmesinin tarafı olmadığından davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.”

İşçilik alacağının temlikinde, işçilik alacağına tanınan imtiyazlar da temlik alana geçer.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2018/12921 E. 2018/10014 K. ve 17.10.2018 Tarihli kararına göre: “Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Öncelik Hakları ve Bağlı Hakların Geçişi” başlıklı 189. maddesinin birinci bendi gereğince, alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçer. Alacağı temlik edenle temlik alan arasındaki işbu anılan halefiyet kuralında, öncelikle imtiyazlı alacaklardan bahsedilmektedir, haliyle işçilerin ücret alacakları da bu madde kapsamında yer almaktadır.

Av. Efehan Mihai Erginer

www.adagiohukuk.com adresinde ve sosyal medya hesaplarımızda yer alan bütün makale, yazı, içerik ve görsellerin telif hakkı Adagio Hukuk Bürosuna aittir. İşbu içeriklerin, mahkeme ve diğer kurumlara ibraz edilecek dilekçelerde kullanılması dışında yazılı izin olmaksızın kopyalanarak, özetlenerek veya sair şekillerde paylaşılması gibi her çeşit intihal durumunda gerekli hukuki ve cezai yollara başvurulacaktır.

KVKK Aydınlatma ve Açık Rıza Metni