Aile Konutu Şerhi Olan Taşınmaz Hakkında Ortaklığın Giderilmesi Davası Açılması
Ortaklığın giderilmesini isteme hakkı, anayasamızın 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının doğal sonuçlarındandır. Nitekim, gerek paylı mülkiyet halinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.698 hükümleri ile gerekse elbirliği mülkiyeti halinde TMK m.703 hükmü ile ortakların, ortaklığın giderilmesini isteyebileceği, bir başka ifade ile izale-i şuyu talep edebileceği düzenlenmiştir.
Fakat, kanun koyucu her zaman yaptığı gibi bir hakkı öngörmekle yetinmeyerek o hakkın istisnalarını da hüküm altına almıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.698’e göre;
“Hukukî bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir. Paylaşmayı isteme hakkı, hukukî bir işlemle en çok on yıllık süre ile sınırlandırılabilir. Taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmeler, resmî şekle bağlıdır ve tapu kütüğüne şerh verilebilir. Uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamaz.”
Görüleceği üzere, ortaklığın giderilmesini istem hakkı sınırsız ve her halde kullanılamamakta, bazı hallerde ortaklığın giderilmesinin istenemeyeceği kabul edilmektedir. Bu minvalde, malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle ortak mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğünün bulunduğu hallerde ortakların, elbirliği mülkiyetli veya paylı mülkiyetli malın paylaşılması isteminde bulunması hukuka aykırıdır.
İşbu yazımızda, elbirliği mülkiyetine veya paylı mülkiyete konu taşınmazlarda aile konutu şerhinin varlığının ya da paylı mülkiyete konu taşınmazın hissesi üzerinde aile konutu şerhi varlığının ortaklığın giderilmesi istemine engel olup olmayacağı, aile konutu şerhli taşınmazın izale-i şuyu vasıtasıyla satışının yapılıp yapılamayacağı ile aile konutu şerhinin ortak olan diğer 3. kişileri bağlayıp bağlamayacağı hususları irdelenecektir.
Yazı İçeriği
AİLE KONUTU ÜZERİNDE TASARRUF
Aile konutuna ilişkin düzenleme 4721 sayılı TMK m. 194’de yer almaktadır. İşbu düzenlemeye göre;
- Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
- Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.
- Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.
- Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.
Aile konutu olan taşınmaza dair yapılacak tasarruf işlemleri kısıtlanmış olup, eşlerden biri diğer eşin açık rızasını almadıkça aile konutunu devredemeyeceği, aile konutu üzerindeki hakları sınırlayacak tasarruf işlemlerinde bulunamayacağı hüküm altına alınmıştır
TAŞINMAZ ÜZERİNDEKİ AİLE KONUTU ŞERHİ, TAŞINMAZIN SÜREKLİ BİR AMACA ÖZGÜLENDİĞİNİ GÖSTERMEKLE, AİLE KONUTU HAKKINDA ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİNE İLİŞKİN İSTEMLERE ENGEL TEŞKİL EDECEKTİR.
Aile konutuna ilişkin mevzuatta kesin bir tanımlama yapılmamış olsa da TMK m.194 kanun gerekçesinde aile konutu; “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alan” şeklinde tanımlanmıştır. Görüleceği üzere kanun koyucu, aile konutuna özel bir anlam yüklemiş ve bu denli önemli bir malvarlığı ile ilgili olarak eşlerin tek başlarına hukuki işlemler yapmasının diğer eşin önemli yararını etkileyeceği düşüncesiyle bazı kısıtlamalar getirmiştir.
“Sadece eşlerden birinin mülkiyetinde olsa bile aile konutu tüm aile bireylerince kullanılmakta yani tüm aile bireylerinin aile konutu üzerinde birlikte zilyetlikleri söz konusu olmaktadır. Ailenin sosyal ve ekonomik yaşamı açısından son derece önemli bir yere sahip olan aile konutu, eşlerin mutluluğu ve çocukların geleceği için bir güvence, evlilik kurumunun ve aile hayatının bir arada sürmesini sağlayan ve aileyi bir çatı altında toplayan en önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir. Eşlerin acı tatlı günlerini bu konutta yaşamakta olduğu, sosyal ilişkilerini ve dış çevreyle olan münasebetlerini bu konut ekseninde gerçekleştirdiği, kişisel ve sosyal gelişimlerini bu konut çerçevesinde sürdürdükleri dikkate alındığında yadsınamayacak ölçüdeki ekonomik öneminin yanı sıra aile konutunun eş ve çocuklar yönünden manevi ve duygusal değerinin de bulunduğu açıktır. Çoğu olayda kadın eşin çocukları ile barındığı mekân konumunda olan aile konutunun -yukarıda belirtilen önemi de dikkate alındığında- birliğin devamı sırasında özensizce elden çıkarılması büyük sıkıntılara yol açabilmektedir.” (T.C. Anayasa Mahkemesi, Melahat Karkin başvurusu, No. 2014/17751, T. 13.10.2016)
Kural olarak, ortaklığa konu taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin varlığı, aile konutunun sürekli bir amaca özgülendiğini göstermektedir.
TMK m. 698/1’de “Hukukî bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir.” şeklinde düzenleme mevcut olup, görüleceği üzere ortaklığın giderilmesinin istenebilmesi için paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olmaması gerekmektedir.
Hal böyle iken, taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin varlığının taşınmazın sürekli bir amaca özgülendiği anlamına geleceği gözetildiğinde, aile konutu şerhi olan taşınmazlar hakkında paylaşma talep edilemeyeceği, bir başka ifade ile, taşınmazın aile konutu olması hasebiyle ortaklığın giderilmesi istenemeyeceği söylenmelidir.
AİLE KONUTU ŞERHİ, ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİNE ENGEL OLUR GÖRÜŞÜNDEKİ YARGITAY KARARLARI
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2015/15195 E. 2017/5681 K. ve 05.07.2017 Tarihli kararına göre; “Somut olayda; dava konusu taşınmazın taraflar adına 1/2’şer pay ile kayıtlı olduğu, Antalya 4. Aile Mahkemesinin 23.10.2015 tarih, 2015/442 Esas, 2015/895 Karar sayılı hükmü ile dava konusu taşınmaz üzerine ‘aile konutu’ şerhi konulduğu, hükmün 22.12.2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulduğuna göre artık bu şerh, ortaklığın giderilmesine engel teşkil eder. Tapu kaydındaki aile konutu şerhi terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün olmadığından mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.”
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2016/12589 E. 2020/266 K. ve 13.01.2020 Tarihli kararında; “Somut olayda; dava konusu taşınmazın taraflar adına 1/2’şer pay ile kayıtlı olduğu, Nazilli Aile Mahkemesinin 14.02.2012 tarih, 2011/396 Esas, 2012/101 Karar sayılı hükmü ile dava konusu taşınmaz üzerine “aile konutu” şerhi konulduğu, hükmün 04.04.2013 tarihinde kesinleştiği, dosyanın temyiz incelemesi sırasında yapılan nüfus kaydı incelemesinde taraflar arasındaki evlilik birliğinin de devam ettiği anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulduğuna göre artık bu şerh, ortaklığın giderilmesine engel teşkil eder. Tapu kaydındaki aile konutu şerhi terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün olmadığından mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.”
- Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2010/13865 E. 2010/4406 K. ve 14.04.2010 Tarihli kararına göre; “Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi gereğince; eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aynı Kanun’un 698. maddesine göre; hukuki bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaş-lardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir. Paylaşmayı isteme hakkı, hukuki bir işlemle en çok on yıllık süre ile sınırlandırılabilir. Taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmeler, resmi şekle bağlıdır ve tapu kütüğüne şerh verilebilir. Uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamaz. Somut olayda; dava konusu edilen ve satışına karar verilen 8 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının açıklamalar bölümüne 08.01.2008 tarihinde aile konutu” şerhi konulduğu, taraflar adına 1/2’şer payla kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazın belli bir amaca özgülendiginin kabulü gerekir. Tapu kaydı üzerindeki bu şerh terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesinin istenmesi mümkün değildir. O halde mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.”
- Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2009/9010 E. 2010/172 K. ve 19.01.2010 Tarihli kararına göre; “Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına ve dava konusu edilen bağımsız bölümün tapu kaydında Medeni Kanun’un 194 / 3 maddesi hükmü gereğince aile konutu olduğuna dair şerh yer almamasına, paydaş sayısı ve pay oranları itibariyle aynen bölünmesine olanak bulunmayan taşınmazın satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmesinde bir usulsüzlük olmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA ve taşınmaz malın satış bedelinden payına düşecek paranın %09.9 oranında hesaplanacak onama harcından peşin alınan 15.60.-TL’nın mahsubu ile bakiyesinin temyiz edenden alınmasına, 19.1.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2014/12474 E. 2015/2900 K. ve 17.03.2015 Tarihli kararına göre; “Dosya içerisindeki tapu kaydından dava konusu taşınmaz üzerine 19.12.2013 tarihinde davalı yararına aile konutu şerhi konulduğu böylece belli bir amaca özgülendiği anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulduğuna göre artık bu şerh ortaklığın giderilmesine engel teşkil eder. Tapu kaydındaki aile konutu şerhi terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün değildir. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde satış kararı verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.”
AİLE KONUTU ŞERHİNİN 3. KİŞİ PAYDAŞLARA KARŞI İLERİ SÜRÜLMESİ VE AİLE KONUTU SAVUNMASININ 3. KİŞİ PAYDAŞLAR AÇISINDAN ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE ENGEL TEŞKİL EDİP ETMEDİĞİ KONUSU
Taşınmaz mülkiyetinin tamamının eşlere ait olmadığı, eşler haricinde 3. kişilerin aile konutunun ortağı olduğu ancak, taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığı durumlarla uygulamada karşılaşılabilmektedir. Bu gibi hallerde; aile konutu söz konusu olan taşınmazlar hakkında taşınmazda ortak olan diğer 3. kişilerin ortaklığın giderilmesini isteyip isteyemeyecekleri, taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunması halinde 3. kişilerin mülkiyet hakkının kısıtlanıp kısıtlanmayacağı sorunu gündeme gelmektedir.
BİR KISIM PAYA İLİŞKİN AİLE KONUTU ŞERHİ İLE DİĞER PAYDAŞLARIN MÜLKİYET HAKKINDAN KAYNAKLANAN MENFAATLERİN ÇATIŞMASI HALİ
Her ne kadar, yukarıda muhtevi açıklamalarımızda aile konutu şerhinin varlığının, diğer eşin rızası olmaksızın aile konutu olan taşınmaz üzerindeki tasarruf işlemlerini kısıtladığı ve dahi ortaklığın giderilmesi bile istenemeyeceğini söylemiş isek de söz konusu aile konutu savunmasın taşınmazda pay sahibi olan 3. kişi ortaklara karşı da ileri sürülebileceğini söylemek mümkün değildir.
Bir başka anlatımla, taşınmazın bir bölümüne sahip olan eş veya eşler, sahip oldukları hisselere aile konutu şerhi düşülmesini sağlasa bile ortak olan diğer 3. kişi paydaşlara karşı aile konutundan kaynaklanan savunmaları öne süremeyecek, 3. kişi paydaşlar da aile konutu şerhinden kaynaklanan tasarrufi kısıtlamalarla bağlı kalmaksızın payını devredebilecek veya ortaklığın giderilmesini isteyebilecektir.
Nitekim T.C. Anayasa Mahkemesi de Feridun Çalışkan başvurusu üzerine verdiği aile konutu şerhinin ortaklığın giderilmesi istemi bakımından paydaş 3. kişileri etkilemeyeceğine ilişkin verdiği kararda aşağıdaki açıklamalara yer vermiştir;
Tüm aile fertlerinin bir arada barınabilecekleri aile konutunun korunmasının önemi inkâr edilmemekle birlikte aile konutundan kaynaklanan anayasal değerlere mutlak bir biçimde üstünlük tanınması düşünülemez. Devletin diğer paydaşların mülkiyet hakkından kaynaklanan menfaatlerini koruma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin çatışması durumunda, haklar arasında makul bir denge kurularak her ikisinin de gerektiği ölçüde korunduğu bir yolun benimsenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda tüm paydaşların haklarının uygun düştüğü ölçüde korunması devletin bireylere eşit ilgi gösterme yükümlülüğünün bir gereğidir.
Somut olayda aile konutu iddiasının eşe karşı değil üçüncü kişiye karşı ileri sürüldüğü vurgulanmalıdır. Ayrıca aile konutu iddiası eş ile üçüncü kişi arasında tesis edilen bir hukuki işlemin geçerlilik şartı olarak da dile getirilmemiştir. Esasen diğer eş ile başvurucular arasında bir hukuki işlem de söz konusu değildir. Başvurucular sadece kanun tarafından kendilerine tanınan ortaklığın sona erdirilmesi hakkını kullanmak istemişlerdir.
Öte yandan ortaklığın sona erdirilmesi paydaşların mülklerini kaybetmeleri sonucunu doğuran bir işlem değildir. Satış sonucu elde edilen bedel paydaşlara tapu kaydındaki hisseleri oranında ödenecektir. Dolayısıyla üzerinde aile konutu şerhi bulunan taşınmazın maliki olan kişinin de mülkünden mahrum kalması söz konusu olmayacaktır. Yine taşınmaz üzerindeki payı göz önüne alındığında bu kişi barınma ihtiyacını sağlayacak maddi imkâna kavuşabilecektir. Ayrıca satış suretiyle ortaklığın giderilmesi hâlinde bu kişi ihaleye katılabilecek ve taşınmazı satın alabilecektir.
Bunun yanında başvurucular ile H.A. arasındaki müşterek mülkiyet ilişkisinin tarafların kendi rızalarıyla kurulmadığına dikkat çekilmelidir. Taraflar arasındaki paylı mülkiyet ilişkisi bir kamu otoritesi olan belediyenin üstün kamu gücüne dayanarak tek taraflı bir biçimde yaptığı parselasyon işlemi sonucunda ortaya çıkmıştır. Son olarak ortaklığa devam edilmesini haklı kılan başkaca bir sebep de gösterilememiştir.
Diğer taraftan başvurucuların başka yollarla paydaşlığı giderme imkânlarının da oldukça az olduğu görülmektedir. Olayda tarafların rızaen satış konusunda uzlaşamadıkları anlaşılmaktadır. Her ne kadar başvurucuların kendi paylarını üçüncü kişilere satmalarının önünde hukuki bir engel bulunmasa da taşınmazın mevcut durumu karşısında paylarını gerçek bedeli üzerinden satma imkanlarının önemli ölçüde azaldığı söylenebilir. Ayrıca muhtemel bir pay satışı halinde başvurucular diğer paydaşlar tarafından açılacak şufa davası gibi sonuçlarla da karşılaşabilecektir.
Tüm bu koşullar gözetildiğinde başvurucular tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davasının paydaşlardan birinin eşinin aile konutu itirazında bulunması nedeniyle reddedilmesinin başvuruculara -diğer tarafın menfaatlerine nazaran- orantısız bir külfet yüklenmesine yol açtığı değerlendirilmiştir. Başvurucuların ortaklığın dava yoluyla giderilmesi talebinin reddedilmesi tasarruf yetkisini tamamen ortadan kaldırmasa da aşırı derece zorlaştırmıştır. Bu durumda kamu makamlarının her iki tarafın menfaatleri arasında adil bir denge kurabildikleri ve eşit ilgi gösterme yükümlülüklerini ifa edebildikleri söylenemeyecektir.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (T.C. Anayasa Mahkemesi Feridun Çalışkan ve diğerleri başvurusu, No.2017/32275, T. 16.09.2020)
AİLE KONUTU SAVUNMASI, 3. KİŞİ PAYDAŞLAR AÇISINDAN ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE ENGEL TEŞKİL ETMEZ GÖRÜŞÜNDEKİ YARGITAY KARARLARI
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2016/15977 E. 2019/1842 K. ve 04/03/2019 Tarihli kararına göre; “Somut olaya gelince; mahkemece, davaya konu taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı …, davalı ile dava dışı eşi … dava konusu taşınmazda birlikte paydaş iken, …’un payını satın almış ve işbu davayı açmıştır. Diğer eş … tarafından taşınmazı satan aleyhine Türk Medeni Kanununun 194. maddesine dayalı tapunun iptali ve tescil davası açılmamıştır. Satıcı eş … ile davacı … arasında aile konutu şerhini bertaraf etmek amacıyla el ve işbirliği olduğu da iddia edilip kanıtlanmadığından üçüncü kişi konumundaki paydaş davacının mülkiyet hakkı aile konutu şerhi nedeniyle kısıtlanamaz. Bu durumda, mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2019/1087 E. 2021/3569 K. ve 27.05.2021 Tarihli kararına göre; “Somut olaya gelince; mahkemece, davaya konu taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; aile konutu şerhi davanın tarafı olan davalı … ile davanın tarafı olmayan Saliha’nın evliliği nedeniyle konulmuştur. Diğer paydaşlar olan davalının eski eşi davacı … Altın ile davalının kızı …’ün taşınmazın aile konutu olmasından kaynaklanan bir yükümlülükleri de bulunmamaktadır. Aile konutu şerhine göre üçüncü kişi konumundaki pay sahibi davacıların mülkiyet hakkı, aile konutu şerhi nedeniyle kısıtlanamaz. Bu durumda, mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.”
AİLE KONUTU ŞERHİNİN TERKİNİ DAVASI, ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI BAKIMINDAN BEKLETİCİ MESELE YAPILMALIDIR.
Pek sık karşılaşılan bir durum olmasa da kimi zaman ortaklığın giderilmesi davası derdest iken özgülemeye veya aile konutu şerhine ilişkin ikame edilen ayrı bir dava söz konusu olabilmektedir. Bir an için, taşınmaz üzerindeki aile konutu şerhinin mevcudiyetinin ortaklığın giderilmesine engel olacağı düşülecek olsa dahi aile konutunun şerhine ilişkin yapılan yargılamadan verilecek sonucun esas ortaklığın giderilmesi davasından verilecek hükme etki edeceği düşünüldüğünde, mahkemece aile konutu şerhine ilişkin dava bekletici mesele yapılmalı ve o davadan gelecek kararın kesinleşmesi üzerine ortaklığın giderilmesi davasına devam etmelidir.
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2014/841 E. 2014/2964 K. ve 06.03.2014 Tarihli kararına göre; “Mahkemece mahallinde keşif yapılmış ve dava konusu taşınmazın taksiminin mümkün olmaması nedeniyle satışına karar verilmiştir. Ancak, dosya içerisindeki tapu kaydına göre mahkemece 12.11.2013 tarihinde ortaklığın giderilmesine karar verildikten sonra 19.11.2013 tarihinde dava konusu taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulduğu görülmüştür. Taraflar arasında boşanma davası devam ettiğine ve dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulduğuna göre artık bu şerh ortaklığın giderilmesine engel teşkil eder. Tapu kaydındaki aile konutu şerhi terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün değildir. Bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir. Kabule göre de, aile konutu şerhi için yargılamanın devamı sırasında dava açıldığı ve buna ilişkin 15.11.2013 tarihli dilekçe sureti dosyaya ibraz edildiği halde sonucu beklenmeden hüküm kurulması da isabetli değildir.”
- Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2015/13966 E. 2017/4660 K. ve 05.06.2017 Tarihli kararına göre; “Somut uyuşmazlıkta; davalı … vekili tarafından eldeki davada ortaklığın giderilmesine konu olan 830 ada 139 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 1 numaralı bağımsız bölüme yönelik Türk Medeni Kanununun 652. maddesi uyarınca aile konutu olduğu iddia edilen taşınmazın miras hissesine mahsuben sağ kalan eşe özgülenmesi davası açıldığı anlaşılmakla, dava konusu taşınmaz hakkında açılmış olan bu dava ortaklığın giderilmesi davasını da etkileyecektir. Bu nedenle, açılan davanın 6100 sayılı HMK’nın 165/1. maddesi gereğince görülmekte olan ortaklığın giderilmesi davası için bekletici mesele yapılması gerekir. Mahkemece anılan davanın sonucunun beklenmesi ondan sonra bu taşınmazlar yönünden bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
TAPU KAYDINDA, SALT AİLE KONUTU İLE İLGİLİ PAYA AİLE KONUTU ŞERHİ KONULMASI GEREKİRKEN TÜM TAŞINMAZA AİLE KONUTU ŞERHİ KONULMASI DOĞRU DEĞİLDİR.
Taşınmazın hisselerinin bir bölümünün aileye ait olması halinde aile konutu şerhinin, tapu kütüğünde, taşınmazın bütününe yazılarak taşınmazın tamamına aile şerhi konulması hukuka aykırıdır. Bu gibi durumlarda eve aile konutu şerhi konulmak istenmekte ise de 3. kişilere ait olan hisseleri de kapsayacak şekilde aile konutu şerhi konulması yasa ve usule uygun değildir.
- Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2007/10018 E. 2007/11375 K. ve 16.07.2007 Tarihli kararına göre; “Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Davalı, 125 parsel sayılı taşınmazda 219/1630 oranında paydaştır. Bu paya ilişkin tapu kaydı üzerine aile konutu şerhi konulması gerekirken, diğer paydaşların tasarruflarını sınırlayacak şekilde 125 parsel nolu taşınmazın tapu kaydına şerh konulmasına biçiminde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
İşbu içtihatta görülen uygulama yüksek mahkemenin yerleşik ve istikrarı görüşü haline gelmiş olsa da bu görüşe katılmayan doktrin görüşlerinin ve mahkeme kararlarının da mevcudiyetinden bahsetmekte fayda görüyoruz.
- Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2007/3256 E. 2008/4466 K. ve 01.04.2008 Tarihli kararında da aynı prensip benimsenmiş olsa da kararda muhtevi KARŞI OY yazısına göre; “Mahkemece; taşınmazın aile konutu olduğunun tespitine ve davalı (koca)’ya ait 1/2 pay üzerine aile konutu şerhi konulmasına karar verilmiştir. Davalının, paylı mülkiyete tabi bu taşınmaz hakkında paydaşlığın sona erdirilmesine yönelik olarak ortaklığın giderilmesi davası açtığı, bu davanın derdest olduğu anlaşılmaktadır. Paylı mülkiyete tabi bir taşınmazda, kural olarak paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahiptir.(TMK. m, 688/3) Aile konutu şerhi; malın kullanım amacıyla ilgili olup, temlik hakkını yasaklayıcı değil, tasarruf yetkisini kısıtlayıcı niteliktedir.(TMK. m. 194 ve 1010) Taşınmazın özgülendiği bu amaç değiştirilmedikçe veya sona ermedikçe, şerhin varlığı, yasal olarak paydaşlardan her birinin paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğünün varlığına delalet eder. Dolayısıyla, paydaşlardan birinin bu taşınmaz hakkında paylaşmayı istemesine mani olur. (TMK. m. 698/1) Bu nedenle, davalı tarafından ortaklığın giderilmesi davası açılmış olmasının önemi bulunmamaktadır. Taşınmaz, aile konutu olarak kullanıldığına ve kullanım amacının ve şeklinin paylara göre ayrılmasına olanak bulunmadığına göre taşınmazın tamamı üzerine “aile konutu şerhi” konulması gerekir. Davalıya ait pay üzerine temlik hakkını kısıtlayıcı nitelikte şerh verilip, diğer paydaşın payının serbest bırakılması Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin konuluş amacına aykırı düşer. Bu bakımdan sadece davalıya ait pay üzerine konutla ilgili şerh konulmasını doğru bulmuyorum. Açıklanan sebeple, davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.”
Av. Efehan Mihai Erginer
www.adagiohukuk.com adresinde ve sosyal medya hesaplarımızda yer alan bütün makale, yazı, içerik ve görsellerin telif hakkı Adagio Hukuk Bürosuna aittir. İşbu içeriklerin, mahkeme ve diğer kurumlara ibraz edilecek dilekçelerde kullanılması dışında yazılı izin olmaksızın kopyalanarak, özetlenerek veya sair şekillerde paylaşılması gibi her çeşit intihal durumunda gerekli hukuki ve cezai yollara başvurulacaktır.